Selam ahali yeni bir yazı serisine başlıyoruz, kaç tane
yazarım, nereye kadar gider bilmiyorum. Modernizmin, yani 20. ve 21. yüzyıl
paradigmasının, dayattığı, sorgulanmasına bile müsaade etmediği hatta bunlara
karşı en ufak bir tepkiyi, hatta tepkiyi de geçtim lan ufacık bir ‘’acabayı’’
anında sindirdiği, toplumsal linç uyguladığı kavramları konuşacağız. Ezberde
olan şeylere baya bi’ atıp tutacağım yani. Bu seriye de feminizmden başlamak
istedim.
Önce şunu bi’ oturtalım, kadın erkek eşitliği modernizmin dayattığı
en büyük palavralardan biridir. Herhangi bir insan herhangi bir başka insanla
eşit olamayacağı gibi erkek ve kadın da eşit değildir. Kendini, herhangi başka
biriyle tamamen aynı, yani eşit gören var mı? Erkek ve kadın, tıpkı tüm
insanlar gibi, haklar itibariyle eşittir. Aslında buna eşit değil de eş değer
demek daha doğru olacaktır. Bu da zaten aklı başında, eğitimli, iyi ahlak
sahibi tüm insanların üzerinde anlaşacağı ve sahip çıkacağı temel bir haktır.
Feminizm sanki bunları sadece kendileri dile getiriyormuş ve bu ''davaya'' yalnızca
kendileri sahip çıkıyormuşçasına militarist bir tutum sergilemektedir. Esasında
feminizm insanın temel duyarlılıklarına komple yabancı kalmış faşist bir
ideolojidir. Nefret ideolojisidir. Bir taraf doğuştan masum, mazlum hatta üstün
ırk diğer taraf ise aksi kanıtlanamadığı müddetçe potansiyel suçlu, ne güzel
İstanbul be! Ya şimdi işin goygoy kısmını bir kenara bırakalım, feminizm denen
ideoloji en çok da kadınlara zarar veriyor aslında. Burada konuyu başka bir
yere götüreceğim, araya ufak bir reklam alacağım sonrasında tekrar aynı yere
geleceğiz. Bu anlatacaklarımdan sonra kuracağımız bağlantı daha güçlü olacak.
Kadın ve erkek eşit değildir demiştim öyle değil mi? Erkek
ve kadın DNA’larının farklı olduğunu biliyorsunuz. Peki, sizi bu DNA farkının
yalnızca cinsel özelliklere ve dış görünüşe yansıdığını düşünmeye iten şey
nedir? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Erkek ve kadın arasındaki DNA farkı
insan ile şempanze arasındaki fark ile aynı. İkisinin de farklılık oranı %1,5! [1]
Şimdi yanlış anlaşılmasın bir tarafı şempanze ilan etmeye falan çalışmıyorum.
Söylemeye çalıştığım şey bir şempanze ile insan ne kadar farklı ise kadın ve
erkek de aynı ölçüde farklıdır. Siz bunları asla eşit tutamazsınız. Bu DNA
farkının yalnızca dış görünüşe ve cinsel özelliklere yansıdığını düşünmek
saçmalıktır. Bu fark pek tabi ki beyne de yönelimlere de yansır.
İnsanlık tarihi boyunca gerek bilimsel çalışmalarda olsun,
sanatta olsun, gerekse diğer üretkenlik gerektiren alanlarında olsun erkeklerin
kadınlara oranla ezici çoğunlukta oldukları görülür. Feministlerin bu konu
üzerindeki bir numaralı argümanları, kadınların engellendiği, kadınlara fırsat
verilmediği, kadınların geri plana atıldığıdır. Bu kısmen doğrudur ancak
kesinlikle tüm sebep bu değildir. Zira bu fırsat eşitliğinden ziyade daha çok
bir yönelim meselesidir. Bugün bilgisayarın başına geçtiğinizde kimse size ‘’şu
siteye girmeyeceksin, akademik makale indirmeyeceksin, instagram’a gireceksin’’
diye baskı yapmaz ya da ‘’Oktay Sinanoğlu’nu okumayacaksın Elif Şafak
okuyacaksın’’ diye de baskı yapmaz, en fazla Vikipedi’yi falan kapatıyorlar ona
da VPN ile falan giriyorsun bir şekilde. Yani demem odur ki mevcut şartlar
altında bilim ile politika ile felsefe ile ilgilenmenize mani olacak bir şey yok.
Ancak gel gelelim, Sorgulayan Müslüman, Evrim Ağacı veya Bilimoloji gibi ciddi
meselelerle uğraşan sayfaların takipçilerini, yorumlarını falan inceleyin yine
erkek ağırlıklı olduğunu göreceksiniz. Hani bizim babamız bizi kenara çekip de
‘’sana 6 yaşından itibaren Latince öğreteceğiz, piyano çalacak ve akşamları da
amcanlarla yaptığımız felsefe sohbetlerine katılacaksın’’ falan demedi.
Türkiye’de aristokrasi mi var olum? Sen politika ile felsefe ile bilim ile
ilgilenmek yerine burçlarla, fallarla ilgileniyorsan bundan erkekleri sorumlu
tutamazsın ve bu durum fırsat eşitsizliği ile değil yönelim ile alakalıdır. Ha
erkekler hiç boş işlerle ilgilenmiyormuş gibi bir hava oluşturmaya da
çalışmıyorum. Futbol, bahis gibi şeyler de ortalama bir erkeğin en çok ilgilendiği
konulardır. Hatta ben de futbolu oldukça severim. Roberto Mancini’nin doktora
tezinden, futbolun 4-2-3-1’den 4-3-3’e evrilmesi ve boşa çıkan 10 numaraların
nerede değerlendirilmeleri gerektiğiyle ilgili sabaha kadar konuşabilirim.
Ancak tüm bunlar ‘’eğlence’’ amaçlıdır. Kadınlar da aynı şekilde genel
itibariyle ‘’makyaj, kozmetik, moda’’ gibi şeylerle ilgilenirler, bunlar da
eğlence amaçlıdır, bunları anlarım. Ancak hayatın anlamını astrolojide arayan
ve hayatını burçlara göre yönlendiren bir zihniyete kesinlikle saygı duyamam.
İnsanın karakterini doğduğu ay değil genetik faktörler, sosyal çevre, ekonomik
durumu, kendi inşa ettiği etik anlayışı ve değerler bütünü belirler.
Gezegenlerin dizilişinden manalar çıkarmaya çalışmak ahmaklıktır. Bu noktada
yollarımız ayrılır. Yönelim farkı dediğim olay işte burada kendini net bir
biçimde gösterir. Astrolojiye göre hayatını belirlemeye çalışan bir cinsle de
ben eşit değilim ama ya, kimse kusura bakmasın lütfen.
Kadın-erkek eşitliği olgusu da feminizm ideolojisi de
oldukça temelsiz olmalarına rağmen modernizm tarafından sürekli pompalanırlar. Mesela
bu yıl Eurovision’u İsrail kazandı, şarkıları da feminizm manifestosu gibi bir
şeydi. Zaten ödülü de bu yüzden aldılar.
Şarkıda bir adet ‘’geniş araç’’ çıkıp kendini ilah ilan
ediyor ve erkeklere hakaretler yağdırıyor. Buna benzer bir şarkıyı bir erkek
söylese sanırım üçüncü dünya savaşı falan çıkardı. Neyse gelin biraz
şu şarkının sözlerine bakalım, oynat Uğurcum;
‘’Look at me, I’m a beautiful creature
I don’t care about your modern time preacher’’
Meali; ‘’Bana bak, ben güzel bir yaratığım, senin modern
zaman vaizlerini takmıyorum.’’
Ablacım bu işin modern zamanlar ile bir ilgisi yok, her ne
kadar Artemis gibi ana-tanrıça kültünün hüküm sürdüğü antik çağlarda doğurganlığı sembolize ettiği için etli butlu kadınlar daha çok tercih
edilmişse de tarihin hiçbir döneminde geniş karoserli kamyon gibi kadınlar
güzel bulunmadı. Bu aynı şekliyle erkekler için de geçerlidir. Şişmanlık hoş
bir şey değildir, cinsel seçilimde eksi puandır, oyna devam.
‘’Wonder Woman don’t you ever forget
You’re divine and he’s about to regret
He’s a bucka-mhm-buck-buck-buck-mhm boy
Bucka-mhm-buck-buck-buck
I’m not your bucka-mhm-buck-mhm-buck-mhm
I’m not your toy (Not your toy)
You stupid boy (Stupid boy)
I’ll take you down now, make you watch
We’re dancing with my dolls on the motha-bucka beat
Not your toy (Cululoo, cululoo, cululoo cululoo)’’
Meali; Wonder woman, hiç unutmaz mısın sen
Sen bi ilahsın ve o da pişman oldu olacak
O bir … bucka-mhm-buck-buck-buck-mhm çocuk
Bucka-mhm-buck-buck-buck
Ben senin değilim bucka-mhm-buck-mhm-buck-mhm’n
Ben senin oyuncağın değilim
Seni aptal çocuk
Şimdi seni olduğun yerden indireceğim, izle ve gör
Kötü bir ritimde dans ediyorum oyuncaklarımla
Senin oyuncağın değilim (Cululoo, cululoo, cululoo cululoo)
Feminizmin açık açık söyleyemediklerini alenen ifade
etmiştir bu şarkı. Ulan şarkı yüzünden ben de devrik cümle kurar oldum.
Feminizm bir kadın hakları savunusundan ziyade doğuştan gelen ve elde etmek
için herhangi bir çaba sarf edilmemiş olan doğum özellikleri üzerinden bir
ayrıcalık elde etme uğraşıdır. Bu ayrıcalık talebi ilahlık mertebesine kadar
yükseltilmiştir. Bunun en basit örneğini şöyle bir mizansen ile açıklayayım.
Dar bir yerden yürüyorsunuz karşınızdan da bir kadın geliyor, karşılıklı
tavizlerle rahat bir şekilde geçebilecekken genelde erkekler bu geçiş esnasında
Matrix’deki Neo’vari hareketler yapmak ‘’zorunda kalır.’’ Kibir, ayrıcalık
talebi, ilahlık kompleksi, kötü şey…
‘’(Cululoo, cululoo) Wedding bells ringing
(Cululoo, cululoo) Money men bling-bling
I don’t care about your Stefa, baby
Drum drum ah ooh, drum drum ah ooh’’
Meali; Cululoo, cululoo) düğün zilleri çalıyor
(Cululoo, cululoo) zengin herif, paralı paralı (Gerçi sadece
paralı da değil daha çok ‘kıroyum emme para bende’ gibi zenginliğin yanında
hanzoluk da içeren bir ifade. Nasıl çevirsem bilemedim anasını satayım).
Senin paranla ilgilenmiyorum bebeğim
Drum drum ah ooh, drum drum ah ooh
Feminizmle ilgili bir diğer önemli nokta da burasıdır
aslında. Var olan şeyler sanki yokmuş gibi yapılır. ‘’Senin paranla
ilgilenmiyorum’’’ sözü büyük bir palavradır. Cinsel seçilimde kadında dış
görünüş, erkekte de para, güç ve statü önemli X faktörlerdir. Eee bunlar var
neden inkar ediyorsunuz ki?
Yakın zamanda Burcu Esmersoy söylediği bazı şeyler sebebiyle
feminist linçi yemişti hatırlarsanız.
Youtube’da Burcu Esmersoy yazınca arama önerilerinde birinci
sırada ‘’Burcu Esmersoy cüzdan’’ çıkıyor bu arada hehehe. Burcu Esmersoy’un
burada linç yemesi tamamen modernizmin bir dayatması olarak feminizmin
eseridir. Aslında kadın burada var olmayan bir şeyden bahsetmiyor bir
gerçekliği ifade ediyor, bir nevi malumun ilanını yapıyordu. Sanki böyle bir
şey yokmuş gibi davranmak en hafif tabirle samimiyetsizliktir.
Yukarılarda aslında feminizm en çok da kadınlara zarar verir
demiş ve orada kesip araya bir reklam alacağımı söylemiştim. İşte şimdi o
reklam bitti. Feminizm en çok kadınlara zarar verir demiştik oradan devam
ediyorum. 2-3 hafta evvel bir cumhurbaşkanlığı seçimini geride bıraktık,
adaylardan Meral Akşener partisinde %25 kadın kotası uyguladığını açıklamıştı. [2]
İşin liyakat kısmına gireceğim nokta burasıdır ahali. Kendini feminist olarak
tanımlayan bir kişinin kati suretle karşı çıkması gereken bir uygulamadır ‘’kadın
kotası’’. Kadın, bir birey olarak liyakatiyle partiye giremeyecek bir durumda
mı ki, bazı iş yerlerinde uygulanan en az bir engelli çalıştırma zorunluluğu
gibi bir kotanın himayesine ihtiyaç duysun? Bu direkt olarak kadına yönelik bir
aşağılama değil midir? Eğer mevzu gerçekten kadın hakları savunuculuğu ise bu
meseleye karşı takınılması gereken tavır böyle olmalıdır. Ancak eğer iş daha
evvel de belirttiğim gibi bir ayrıcalık talebiyse, nemalanma ise o zaman daha
farklı konuşmak gerekir. Hem kadın hakları gibi söylemler kullanacaksın hem de
kadınları bu denli aşağılayan bir uygulamaya sırf menfaat adına cevaz verecek,
liyakatin de amına koyacaksın pardon da durun ‘’cinsiyetçi’’ bir ifade
kullanarak sesleneyim, ananız güzel mi?
İster eşitlikçi, ister ayrıcalık talep eden, ister de
kolektivist olsun liyakati devre dışı bırakacak her türlü yaklaşımın
karşısındayım. Kolektivist hareketlerde herkes yeteneğince, güç yettirebildiğince
çalışıp ihtiyacı kadarını alır ancak adalet böyle bir şey değildir. Adil olan
herkesin yeteneğince ve çalıştığı kadarını almasıdır. Feminizme de komünizme de
aynı felsefi temeller gereği karşıyım. Yeteneksizin, yetenekliyi sömürmesi veya
çalışıp didinen ile miskinlik edenin eşit muamele görmesi zulümdür. Çünkü ‘gerçek
şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur’. [3] Serinin ikinci yazısının konusu demokrasi ve insan hakları olacak, onu da Temmuz ayı içerisinde yayınlarım diye düşünüyorum.
Hadi selametle...
----------------------------------------------------------