Selam ahali, komplo teorileri önemli bir düşünce yöntemidir. Komplo teorileri, şaşmaz birer gerçeklik olarak bellenip iman edilmediği sürece oldukça faydalı da olabilirler.
Komplo teorisi yazabilmeniz için öncelikle onu somut bir gerçeklikle temellendirmeniz gerekir. Ortada bir gerçek vardır ve ardındaki boşluklara siz teorilerinizi kurarsınız. Asparagas ile komplo teorisi arasındaki fark da burada ortaya çıkar. Asparagas, tamamen yalandır ancak tamamen yalan söyleyerek komplo teorisi yazamazsınız çünkü komplo teorileri, bir gerçeklik ile temellendirilmediği sürece ayakta kalamaz. Komplo teorileri ihtimal hesabıdır.
Uluslararası strateji merkezlerinin, istihbarat teşkilatlarının ve think-tank kuruluşlarının da geleceğe yönelik raporlar yayınlarken yaptıkları tam olarak budur aslında. Ellerinde bir veri vardır ve o verinin üzerine birtakım komplo teorileri geliştirirler. Türkiye’de bu think-tank kuruluşlarının raporlarını en çok ciddiye alan kesimin komplo teorisyenleri olması da bu açıdan oldukça ironiktir.
Örneğin Graham Fuller’in 1991 yılında RAND Corporation için kaleme aldığı “Turkey Faces East; New Orientations Toward to Middle East and The Old Soviet Union” başlıklı raporda, Türkiye’nin geleceğinin siyasal İslamdan geçtiği, Türkiye’de İslamist bir partinin iktidar olması gerektiği ve Neo-Osmanlıcılık akımlarının popüler olacağı gibi o dönem kimsenin aklına dahi gelmeyecek saptamalar yer almaktadır. [1] Kimsenin aklına gelmeyecek diyorum zira 1991 yılında Türkiye’de bir seçim yapılmış[2] ve şu sonuçlar alınmıştı;
Her ne kadar sağ partiler başı çekiyor görünse de o dönemin sağında dini motifler pek yoktu. Türkiye siyasetinde dini söylemleri politikasının merkezine koyan ilk lider Necmettin Erbakan’dı. Erbakan’ın Refah’ını da sıralamada 4. parti olarak görüyoruz. Özetle şu konjonktürde “Türkiye’nin geleceği siyasi İslamdır” diye bir yorum yapmak isabetli bir tahminden ve öngörüden fazlasıdır ahali.
Bakınız önce elimdeki verileri alt alta sıraladım şimdi sıra geldi komplo teorisi yazma kısmına. Fuller’in raporu ve 91 seçimleri sonucunun artarda vererek zemini hazırladım artık okuyucunun zihni “siyasal İslam dış destekli bir projedir” yargısını yadırgamayacaktır. Hatta öyle ki bu cümleyi kurarken başka bir delil göstermeme dahi gerek kalmamıştır. İşte gayet başarılı bir şekilde oluşturulmuş bir komplo teorisi! Ha bu arada Türkiye’de siyasal İslam, özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi, gayet de dış desteklidir. Zaten bu blogda AKP’nin nasıl kurulduğunu defalarca anlattım burada komplonun teorilik bir durumu kalmamış direkt olarak uygulamaya geçilmiştir. Bu örneği sadece teknik olarak bir komplo teorisi nasıl oluşturulur bunu ortaya koyabilmek adına verdim.
Malum salgın sürecinde evde geçirdiğimiz sürelerin artışıyla birlikte birçok şeye daha çok vakit ayırma imkanına sahip olduk. Benim okuma ile ilgili bir problemim yok, uzun yıllardır bunu bir düzen içerisinde sürdürüyorum ancak bir şeyler izleme konusu bende hep eksik kalmıştır. Birçok kült filmi, meşhur dizilerin çoğunu falan izlememişimdir. Bir şeyler izleme durumu kişiyi edilgen bir pozisyona soktuğu için özellikle dizi izleme işini bir türlü oturtamadım. Düşünsene oturuyorsun, sürece bir dahlin yok ve sadece izliyorsun... Hal böyle olunca birçok “efsane” olarak kabul gören uzun soluklu diziye de bir türlü tahammül gösteremiyordum. Bunlardan biri de Prison Break’ti. Evet, 2020 yılı itibariyle baya oturdum evde Prison seyrediyorum.
Michael Scofield, Fox River hapishanesinden kaçtıktan sonra planını adım adım uygularken bir noktada radara takılıyor. Dizinin en az Scofield kadar psikopat Federal’i Alexander Mahone, Michael’ın hapse girmeden önceki kredi kartı hareketlerinden planın aşamalarını ve nereye gideceğini çözüyor. Bunu görünce benim kafamda birtakım şimşekler çaktı ahali.
Şubat ayının ikinci haftasında İzmir’de şehrin biraz dışında kalan bir yere yerleşme durumum olmuştu. Bölgede ATM olmadığı için alışverişlerimi hep banka kartı ile gerçekleştirmek durumunda kalmıştım. Ki beni yakından tanıyanlar iyi bilir bu kart işleri hiç adetim değildir, nakitçiyiz. Tüm bu teranelerin üstüne bir de salgın patlayınca bu sefer de artık tercihen nakit kullanmamaya başladım. İstanbul’a geri döndüm, her yerde ATM var ancak aylardır nakit para kullanmıyorum. Şaak diye temassız geçiyorsun, tertemiz.
Türkiye’de pek konuşulmuyor ancak dünyada “nakitsiz toplum” olgusu önemli bir tartışma konusudur. Salgınla birlikte ortaya atılan komplo teorilerinde yok insanlara çip takacaklar bilmem ne diye ortaya bir takım teraneler attılar ancak böyle bir şeye gerek yok ki. Kredi kartları ve akıllı cep telefonları ile o mahremiyet alanı kırılalı çok oluyor. Takibat yapabilmek için daha çipe ne hacet?
Twitter’da 2019’un sonlarına doğru, gram altın o sıra 270’lerde seyrediyor, altının gram fiyatının 300₺’nin üzerine çıkacağını yazmıştım.[3] Ki yakın çevremi 248’lerdeyken falan uyandırmıştım mevzuya. Altın fiyatlarındaki hareketlenmeyi görenler bu sefer bana, “bak şuradan şu kadar altın aldım” gibisinden banka hesaplarını göstermeye başladılar bana. Ancak bu noktada da altını bankalardan sanal olarak değil fiziksel olarak kuyumculardan almanın daha doğru olacağını salık verdim. Zira bankalardan satın alınan altınların durumu biraz şaibeli ahali.
Bankalara kalsa dünyadaki toplam 170.000 tonluk altın rezervi sanal olarak 5'e katlanırdı. Bizde de özellikle muhafazakar kesimin elinden fiziksel altını toplamak için “Katılım Bankaları” küreselcilerin tavsiyesiyle araç olarak kullanıldı. Sanal banka hesaplarına güvenmek hiç ama hiç akılcı bir yol değildir. Çünkü bir kriz anında bankalar size mevduatınızın korunacağının garantisini vermez. Kredi borcunuz banka batsa dahi sizden tahsil edilir ancak batan bankadaki birikiminize aynı durumda elveda demek durumda kalırsınız.
ABD’de 5 Nisan 1933’de çıkan başkanlık kararnamesi tüm Amerikan vatandaşlarının ellerindeki altınları Amerikan hazinesine teslim etmeleri gerektiğini buyurmuş aksi halde davrananların da hapis cezasına çarptırılacaklarını bildirmişti. Roosevelt altın ihracatını da yasaklamıştı. [4] Merkezden bu tarz dayatmaların ne zaman geleceği belli olmaz. Bu yüzden altını fiziksel olarak edinmek en garantici yöntemdir. Bankaların altın hesapları, karşılığı olmayan sanal vaatlerden ibarettir.
Salgın ile birlikte artık yeni normal olarak görülen toplumun nakitsizleşmesi ve ekonominin sanallaşması kesinlikle temkinli yaklaşınılması gereken trendlerdir.
Velhasıl kelam komplo teorilerini yegane gerçek kabul edip iman etmek oldukça dangalakça bir tavırdır. Öte yandan komplo teorilerini gözardı etmek de sizi orijine ilk dangalak ile aynı uzaklıkta konumlandıracaktır.
Hadi selametle...
————————
[1] Turkey Faces East; New Orientations Toward to Middle East and The Old Soviet Union - https://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/reports/2007/R4232.pdf
[4] James Rickards, Çöküşe Giden Yol, 2017