Selam ahali, şu blogda uzun zamandır bir şeyler anlatmaya
çalışıyorum ve en çok dert yandığım şey de şekilciliktir ya da durun sayın
zorlama elit kesimimizin anlayacağı şekilde söyleyeyim ‘’materyalizm’’. Var ya
sonununuz ‘’-izm’’ olduğu sürece başınız
ne olursa olsun hepiniz aynısınız lan. Hepiniz sırf bir yere ait olma
içgüdüsüyle aslında benimsemediğiniz fikirlere taam olabilecek kadar riyakâr ya
da en öz haliyle ifade etmek gerekirse çoğunluk nereye siz orayasınız. Allah da belanızı versin.
Sözüm burada doğruları sırf doğru olduğu için savunabilen,
toplumdan kabul görme ve etiket gibi kompleksleri aşabilmiş insanlara değil pek
tabii ki, sözüm meclisten dışarı. Böyle insanların hala var olduğunu biliyorum,
duruşunuzu bozmayın.
Neyse devam edelim;
Gelin size bir soru sorayım;
Satın aldığınız şeyleri, ev, araba, kıyafet, takı vs. diğer insanlar görmeyecek olsaydı, yine de alır mıydınız? Ya da kaçınız çok işlevsel bir şey olmasına rağmen dışarıya hoş görünmeyen/şık olmayan bir şeyi yine de kullanırdı?
Satın aldığınız şeyleri, ev, araba, kıyafet, takı vs. diğer insanlar görmeyecek olsaydı, yine de alır mıydınız? Ya da kaçınız çok işlevsel bir şey olmasına rağmen dışarıya hoş görünmeyen/şık olmayan bir şeyi yine de kullanırdı?
Bakın şu kadarını söyleyeyim, şekilcilik denen olgu
yeryüzünde hiç var olmamış olsaydı şu an her şey çok daha farklı olabilirdi.
Şu hayatta herhalde şekilcilikten benim kadar çekmiş, bezmiş
ve nefret eden bir insan daha yoktur. Ancak gel gelelim ki bir
kırılma noktası mı dersin, paradoks
mu dersin, kaderin cilvesi mi dersin o kısmını sana bırakacağım bir şey var ki
aslında tam bir ironi.
Şöyle bir bakıyorum da 1 sene olmuş. Ben birinden çok şey
bekledim, kapasitesinin çok çok üzerinde şeyler. Kaldı ki zaten yapmış olduğum
bu hatadan sonra bu taleplerimi dünya üzerinde karşılayacak bir varlığın
olmadığına da kani oldum. Eşek değiliz ya tek seferde anlayabiliyoruz bazı
şeyleri.
Kendisini hayatımın merkezine koydum. Hem zeka, hem kültür
hem de duygusal anlamda çok fazla anlam yükledim. Hâlbuki bir insana ne kadar
anlam yüklerseniz o kadar dibe vurursunuz bu dünyada.
Ancak insan keşke demeden de edemiyor.
Her şey çok daha farklı olabilirdi be ve şunu da söylemem
gerekiyor ki; sövüp saydığım ne kadar meta varsa hepsinin vücut bulmuş hali
olman paradoksun tillahıydı. Zaten
asıl sıkıntı da buydu sanırsam.
Velhasıl kelam sırf bazı kaygılarından dolayı kendini
törpüleyen, çeşitli kalıplara giren, sarıldığı ideolojisi yahut mensubu olduğu
grup olmadığı zaman kendini çıplak hisseden iradesiz ve vasat insanlardan uzak
durun.
Misal;
Misal;
Bir haftadır Akdeniz de birçok göçmen gemisi ve teknesi
battı. Çok sayıda ölüm yaşandı ama ne oldu? O hayranı olduğunuz gelişmiş dünya
ülkelerinden hiç ses yok. Büyük bir dramın yaşandığı Akdeniz kan gölüne döndü
ama kimseden ses yok. Niye çünkü o değer yargılarınızı belirleyen güruha ve
güruhlara göre onların zaten yaşamaya hakkı yoktu.
Yüzyıllarca insanlığı sömürerek zenginleşen ve bu bebeğin
süt hakkını çalan aşağılık güruha mı biat eder oldunuz?
Bu insanlar sizin şekilciliğiniz yüzünden bu hayatı yaşamaya
mahkûmlar. Daha da kötüsü bu resme bakıp haline şükreden insanlar var. Bu
insanların bu halde olmasının bir sebebi de aslında bu düşünceye sahip
olanlardır. Şekilciler kadar da suçludurlar. Zira insanlarımız şükrü
yanlış algılamış. Kendisinden daha kötü durumda olana bakıp ilerliyor(!). Durumu
değiştirmek için bir gayret yok. Böylece haksızlığa uğrayınca da ‘'bana
dokunmayan yılan bin yaşasın'’ veya ‘’ateş düştüğü yeri yakar’’ gibi deyişler ortaya çıkıyor.
Yahu yemin ederim ki insanların bu hallerini gördükçe umudum
iyice azalıyor, yok oluyor. Virajı biraz geniş alıp baktığımda benim başıma
bile gelmiş hayatın her yanında tüm çirkinliği ile var olan şekilciliğe lanetler
okuyup küfürler ediyorum.
Ateşim çıktı lan.
Hadi selametle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder