Selam ahali, gerçek şu ki; bu coğrafyada çok yoğun bir
Amerikan propagandası yapılıyor. Bunu size örnekleriyle ispatlamayı
hedefliyorum. Bugün Türkiye’de Amerikancılık öyle bir noktaya gelmiştir ki 2018
yılı itibariyle seçim şeklimiz dahi onlarınkine benzemiştir. 24 Haziran 2018
seçimlerinde Türkiye’nin önünde iki seçenek vardı; Cumhur ve Millet
ittifakları. Tıpkı ABD’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar gibi değil mi?
Biz bu noktaya nasıl geldik? Bu dönüşüm AKP iktidarıyla mı
başladı?
Yoo
1980 darbesiyle mi?
Yine hayır
ABD’nin bu coğrafyadaki propaganda faaliyetleri çok daha
eskiye dayanmaktadır. “Bağımsızlığı İpotek Ettirmek; İkili Anlaşmalar!”
başlıklı yazımda “Aslında cumhuriyetin
ilanından II. Dünya Savaşının bitişine dek yabancı sermaye, dış yardım ve borç
para alma konularında gayet iyi politikalar izlediğimizi ve tüm dünya II. Dünya
Savaşı ile meşgulken oluşan boşluğu iyi değerlendirdiğimizi söylemek mümkündür.
Ancak II. Dünya Savaşı biter bitmez ABD sazı eline almıştır. Türkiye’deki Amerikancılığın
tarihi de aslında bu yıllarda başlamaktadır” şeklinde bir ifade
kullanmıştım. Küçük bir hata yapmışım ahali bu tarih çok daha gerilere gidiyor.
Aslında ABD o “sazı” hiçbir zaman elinden düşürmemiş bu coğrafyayı da hiç öyle
boşlamamış...
Milli mücadele döneminde, mücadelenin sembol isimlerinden
Halide Edip ABD Generali Harbord ile İstanbul’da görüşmüş ve bu görüşmenin
sonrasında 10 Ağustos 1919 tarihinde o sıra Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal
Paşa’ya bir mektup göndermiştir;[1]
‘’Mustafa Kemal Paşa
Hazretlerine;
Muhterem efendim,
Memleketin, siyasi
durumu en son döneme girdi. Kendimize bir yön belirlemek için Türk milletinin
zararına atıp olumlu bir tavır almak zamanı ise geçmek üzere bulunuyor.
Dış durum İstanbul’dan
şöyle görünüyor;
Fransa, İtalya
İngiltere; Türkiye’de mandaterlik konusunu Amerikan senatosuna resmen teklif
etmiş olmakla beraber kabul edilmemesi için bütün kuvvetlerini harcıyorlar.
Bölünmeden pay alamamak işlerine gelmiyor.
Suriye’de hüsrana
uğrayan Fransa, zararını Türkiye’den kapatmak istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu’nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere’nin oyunu biraz daha incedir.
İngiltere, Türk’ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecekte
bile istemiyor. İngiltere Türkiye’yi bütünü ile ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar. Buna, memleketimizde en başta ve özellikle
dinî sınıflar çoktan taraftardırlar. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden
yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz. Fakat Türkiye’yi bütün olarak
korumak gereği
duyulursa, yani bölüşmenin büyük askerî fedakârlıklarla yapılabileceğini anlarsa Lâtinleri
sokmamak için Amerikan görüşünü tutar ve destekler. Nitekim İngiliz
siyasetçileri arasında zaten bu görüşe eğilimli olanlar vardır. Morisson gibi
ünlü kimseler Amerika’nın Türkiye’de manda kurmasını istiyorlar.
Başka bir çözüm yolu
da, Türkiye’yi
Trakya’dan,
İzmir’den, Adana’dan, belki
de Trabzon’dan
ve hele İstanbul’dan yoksun
bıraktıktan sonra,
eski Kapitülasyonları ve boğulmaya mahkûm iç sınırlarıyla baş başa bırakmak.
Biz İstanbul’da,
kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici
bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz. Dayandığımız noktalar
şunlardır;
1- Aramızda, hangi
şartlar altında olursa olsun, Hıristiyan azınlıklar kalacaktır. Bunlar hem
Osmanlı vatandaşı olma haklarından yararlanacaklar hem de dışarıda bir Avrupa
devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, sürekli olarak müdahaleye yol
açacaklar ve zaten göstermelikten ibaret olan bağımsızlığımızdan azınlıklar
adına her yıl bir parça daha kaybedeceğiz.
Güçlü bir hükümet ve
çağdaş bir idare kurulabilmesi için, patrikhanenin siyasî imtiyazla, azınlıkların
kuvvetli devletler vasıtasıyla yaptıkları sürekli tehditler ortadan
kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu başaramayacaktır.
2 - Biri
birini yok eden, çıkar sağlama, hırsızlık, macera ve şöhret için yaşayanların hırsını doyuran bu hükümet anlayışı yerine, milletin refah ve kalkınmasını sağlayabilecek, halkı ve köyleri, sağlığı ve zihniyeti ile çağdaş bir halk durumuna getirebilecek bir hükümet anlayış ve
uygulamasına ihtiyacımız var. Bunun için gerekli olan paraya uzmanlığa ve
kudrete sahip değiliz. Siyasî dış borçlar, siyasî esareti artırıyor. Taraf
tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka olumlu bir sonuç veren yeni bir hayat
yaratamıyoruz.
Bugünkü hükümet,
adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükümeti kurulmasını yararlı gören
Filipin gibi vahşî bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş
bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş yirmi
yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye’yi, her ferdi öğrenimi ve zihniyetiyle gerçek bağımsızlığı kafasında ve
cebinde taşıyan
bir Türkiye’yi, ancak
yeni dünyanın
kabiliyeti yaratabilir.
3 - Yabancı
devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden
uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa dışında ve
Avrupa’dan
daha güçlü bir elde
bulabiliriz.
4 - Bugünkü
oldubittileri ortadan kaldırmak ve davamızı süratle dünyaya karşı savunabilmek için, gerekli güce sahip bir devletin
yardımını istemek lâzımdır. Yayılma siyaseti güden Avrupa’nın başvurduğu bin bir
yol ve alçakça
siyasetine karşı böyle bir
vekil olarak Amerika’yı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Doğu
Meselesini de Türk Meselesini de gelecek için kendimiz çözümlemiş olacağız.
Bu sebeplerden dolayı,
bir an önce istememiz gereken Amerikan mandası da, elbette sakıncasız değildir.
Haysiyetimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız,
bazılarının düşündüğü gibi, Amerika’nın resmî sıfatında dinî eğilim ve taraf tutma yoktur.
Hıristiyanlara para verecek misyoner kadın Amerika’sı, Amerika’nın yönetim mekanizmasında bir yer tutmaz. Amerika’nın yönetim mekanizması dinsiz ve milliyetsizdir. O, türlü cins ve mezhepten insanları çok uyumlu ve kaynaşmış olarak bir arada tutmanın yolunu
biliyor.
Amerika, Doğu’da
mandaterlik yapmak Avrupa’da başına dert açmak niyetinde değildir. Fakat onların onur meselesi yaptıkları şey, yöntemleri ve idealleri ile Avrupa’dan daha üstün bir millet olmak iddiasıdır. Bir millet içtenlikle Amerikan
milletine başvurursa, Avrupa’ya, girdikleri memleket ve milletin yararına nasıl bir idare
kurduklarını göstermek
isterler.
Amerikan resmî
mahfillerinin önemli şahsiyetleri arasında epey lehimize bir hava oluştu.
İstanbul’a
Ermeni dostu olarak gelen birçok hatırı sayılı Amerikalı, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.
Bu akımı temsil eden
resmî ve gayrî resmî Amerikan görüşünün altında yatan gizli düşünce şudur:
Türkiye’yi
parçalamamak,
eski sınırları içinde bir
bütün halinde olduğu gibi korumak şartıyla genel ve tek bir mandaya bağlamak. Suriye,
Amerikan Komisyonu orada iken, genel bir kongre toplayarak Amerika’yı istemiştir. Suriye’nin bu isteği Amerika’da çok iyi karşılanmıştır.
Amerika, bizim
topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya niyetli görünmüyor. Eğer mandayı
alırlarsa, bütün milletleri eşit şartlar altında bir memleket evlâdı olarak
kabul edip alacaklarını önemli çevrelerden haber aldım.
Ne var ki, Avrupa,
mutlaka bir Ermenistan meselesi ortaya çıkarmak -özellikle İngiltere-
Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerikan kamuoyunda zulüm görmüş Ermeniler
adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarını
düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, hattâ millî birliğe şekil
veren diplomatlarımızın, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen
size yazılıyor.
Çok tehlikeli anlar
geçiriyoruz. Anadolu’daki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler,
bunun Hıristiyanları öldürmek,
İttihatçılar getirmek için yapılan bir hareket olduğu düşüncesini Amerika’ya elbirliği ile
benimsetmeye çalışıyorlar.
Her an bu Millî
Mücadele’yi
durdurmak için
kuvvet gönderilmesi
tasarlanıyor;
bunun için İngilizleri
kandırmaya
çalışıyorlar.
Millî Mücadele süratle ve olumlu isteklerle kendini ortaya koyarsa ve Hıristiyan düşmanlığı gibi bir
rengi de olmazsa Amerika’da hemen destek bulacağını yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.
Sivas Kongresi
toplanıncaya kadar, Amerikan komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hattâ kongreye
Amerikalı bir gazeteci göndermeyi de belki başarabileceğiz.
İşte bütün bunlar
karşısında, dâvâmızda bize yardımcı olabilmesi için, bu fırsat dakikalarını
kaybetmeden, bölüşülme ve çözülme korkusu karşısında, kendimizi Amerika’ya başvurmaya
mecbur görüyoruz Vasıf Bey kardeşimizle bu
hususta birleştiğimiz noktaları kendisi de
ayrıca
yazacaktır.
Türkiye’yi azim ve
irade sahibi geniş görüşlü bir iki kişi belki kurtarabilir. Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz.
Sınırlarında bu kadar çok evladı ölen zavallı memleketimizin düşünce ve
medeniyet savaşında kaç tane şehidi var. Biz Türkiye’nin hayırlı evlâtlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Sizin, Rauf Bey kardeşimizle birlikte, temelleri
bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanızı
bekliyoruz.
Saygılarımı gönderir,
başarınıza dua ederim. Millî dâvâda canıyla başıyla çalışanlar arasında, sade
bir Türk askerinin alçak gönüllülüğü ile sizinle birlikte olduğumu ifade
ederim.’’
Amerikan propagandasının gücünü gördünüz mü? Sanki konuşan
Halide Edip değil de Wall Street’ten kredi dilenen Amerikancı bir holding
patronu!
Ancak burada Mustafa Kemal Paşa’nın da hakkını teslim etmek
gerekir. Umudunu kaybetmiş bir aydını öyle güzel ikna etmiştir ki şu satırları
yazmış olan Halide Edip sonraki süreçte ‘’Milli Mücadele Mitingleri’’
düzenleyecek ve ‘’Gece, karanlık bir gece… Fakat insanın hayatında sabahı
olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp, parlak bir sabah
yaratacağız!" diyecekti.
Defteri kitabı kaldırın sözlü yapıyorum.
1919’da Anadolu’yu işgal eden itilaf devletlerini sayın lan.
• İngiltere
• Fransa
• Daha sonradan geri çekilen İtalya
• Yunanistan
Eksik var ahali.
· Ermenistan’ın öncülü olan Taşnak ve Hınçak
Partileri
Hayır, kardeşim ABD’den bahsediyorum.
Ama nasıl olur? Hani Wilson ilkeleri vardı? Hani uluslar
kendi kaderlerini kendi tayin etmeliydi?
Ancak size okullarda anlatılan ile gerçekler çoğu zaman
örtüşmez. Sizin sevgi pıtırcığı ABD başkanı Woodrow Wilson’un Türkiye’ye
yönelik tavrı aha da budur[2];
Aynı Wilson 1912’de göreve gelişinden kısa bir süre sonra,
yeni elçilerin atanma sürecinde, Albay Edward House tarafından Morgenthau’nun
Türkiye’ye büyükelçi atanması önerilince House’a ‘’Türkiye yok ki, elçi
göndereyim’’ demiştir.[3]
Burada kimseyi Wilson’u böyle bildiği için suçlayacak halim
yok zira Türkiye’nin en önemli siyasi tarih profesörlerinden Prof. Dr. Fahir
Armaoğlu bile ‘’Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri’’ isimli kitabında ABD’den
Osmanlı’ya savaş ilan etmediği için övgüyle söz eder.
Ancak anlatılar yine gerçeklerle örtüşmemektedir. Zira
Çanakkale cephesinde ABD gemileri baya baya itilaf devletleri savaş gemilerine
lojistik destek sağlıyordu ve savaş boyunca da bu ‘’örtülü’’ desteği gözlemek
mümkündür. Sözü yeniden sizin Wilson’a verelim mi?
‘’ABD, Türkiye ile savaşa girmemişse bile Türkiye’nin
başlıca müttefikleriyle savaşmıştır. Bunların yenilmesinde katkısı ve bunun
sonucunda Türkiye’nin yenilgisinde de payı vardır.’’[4]
ABD’nin önemli ideologlarından Evans Laurence de ABD’nin bu
örtülü savaş stratejisini ABD’nin Türkiye’deki misyoner kuruluşlarının ve
okullarının faaliyetlerini sekteye uğratmama nedenine bağlamaktadır.[5]
Bugünleri ne kadar da andırıyor değil mi? Bir taraftan Türkiye’yi stratejik
müttefik addedip diğer taraftan Ortadoğu’da YPG’yi desteklemek de sevdaya dahil
mi? Sahi ya tarih hep böyle tekerrür mü edecek?
Bakın ABD’nin Gulflight isimli gemisi 1 Mayıs 1915’de itilaf
devletlerine getirdiği savaş malzemelerini teslim ediyor.[6]
Peki sadece lojistik destek sağlayan gemiler mi?
Yoo
Buyurun bu da Boğaz’daki bir Amerikan destroyeri![7]
Bu da yine Kabataş açıklarında fotoğraflanmış bir başka ABD
savaş gemisi USS Bainbridge![8]
Bunlar da denizlerimizde bulunmuş tüm ABD gemilerinin
listesi![9] ABD’nin işgali alenen yönettiği ortada değil mi? ABD, Mondros
sonrası süreçte İstanbul ve Anadolu’da Henry Morgenthau, Mark Lambert Bristol
ve James G. Harbord gibi önemli askeri kurmaylarıyla işgali bilfiil yönetmiş
diğer taraftan da çeşitli propagandalarla Türk halkına şirin görünmeye
uğraşmıştır. Bu isimleri de veriyorum ki referans olsun gidin araştırın. Bir
Harbord raporunu bulup okuyun. Bir taraftan milli mücadele sürdürülürken diğer
yandan Kazım Karabekir Paşa’nın, Halide Edip’in, Kılıç Ali’nin ve Mustafa Kemal
Paşa’nın Ermeni tehciri hakkındaki gerçekleri ABD’li bir generale açıklamaya
nasıl uğraştıklarını görün. Ve hatta bunu başardıklarını… ABD’li generalin
Ermeni soykırımının gerçekleşmediğini kabul edişini görün!
Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Masalsı dünyalarda yaşamak kolaydır ahali asıl önemli olan bunaltıcı
gerçeklerle yüzleşebilmektir. Ancak benim bu noktada dikkatleri çekmek
istediğim bir başka konu daha var. Bu ‘’birilerinin’’ tarihimizden silip attığı
‘’gizli ABD işgalini’’ bunca tarihçimiz akademisyenimiz dururken neden bir
gazeteci ve televizyon programı yapımcısı olan Hulki Cevizoğlu ortaya çıkarır?
Ha yanlış anlaşılmasın Hulki Cevizoğlu çok büyük araştırmacıdır benim burada
isyan ettiğim nokta akademinin böyle durumlarda zayıf kalışınadır. Gerçi bu
durum geçmişte de böyleydi. Kazım Karabekir Paşa, Kars’ı düşman işgalinden
kurtardıktan sonra İstanbul’a gelip dönemin Harbiye Nazır’ı Abdullah Paşa’ya
çıkıp, ‘’Paşam, ben sana doğuda Ermeni
mezalimini içeren vesikalar gönderdim niye bastırmadın? İleride Ermeniler bunun
tersiyle Türkleri suçlayacaklar’’[10] diyerek 100 yıl öncesinden önemli bir
uyarı yapmıştır ancak Türkiye bugün bile Ermeni tehciri ile ilgili tezlerini
uluslararası kamuoyunda başarılı bir şekilde sunamamaktadır.
Bu da Kazım Karabekir’in Ermeni çetelerinin Türkleri işkence
ederek öldürmelerine ilişkin arşivlediği fotoğraflardan biri. Bahariye
Starbucks’da oturacağınıza az ötede Erenköy’de Kazım Karabekir Müzesi var gidin
yerinde görün!
Türkiye’de insanların bilgiye yaklaşım şekilleri toptan
yanlıştır ahali. Bilgi ‘’edinilen’’ bir şeyden ziyade ‘’keşfedilen’’ bir
şeydir. Bilgiyi bir hap gibi tüketemezsiniz! Her ne kadar ABD tekeline terk ettiğimiz
eğitim sistemimizde öyle araştırmak ve sorgulamak gibi kavramlara yer olmasa da
siz böyle şeylere pek takılmayın ve ne olur okuyun ya.
Lütfen…
Hadi selametle…
-------------------------------------------------------------------------------
[1] Cemal Kutay – Türk Milli Mücadelesinde Amerika – 1979
[2] Microfilm Publication T1193 RECORDS OF THE DEPARTMENT OF
STATE RELATING TO POLITICAL RELATIONS BETWEEN ARMENIA AND OTHER STATES,
1910-1929 Roll 2 760J.6715/60 - 760J.90C/7 THE NATIONAL ARCHIVES NATIONAL
ARCHIVES AND RECORDS SERVICE GENERAL SERVICES ADMINISTRATION. WASHINGTON: 1975
[3] Evans Laurence - Türkiye’nin Paylaşılması – 1972’den
aktaran Hulki Cevizoğlu - 1919’un Şifresi – 2007
[4] Dr. Mine Erol – Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın
Türkiye’ye Karşı Tutumu - 1976’dan aktaran Hulki Cevizoğlu – age
[5] Evans Laurence – age’den aktaran Hulki Cevizoğlu – age
[6] Hulki Cevizoğlu – age
[7] Hulki Cevizoğlu – age
[8] Hulki Cevizoğlu – age
[9] Hulki Cevizoğlu – age
[10] Berk Sayar – Kazım Karabekir’i Kızından Dinledim – 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder