Selam millet(bu sefer ahali değil),
Alın lan arka plan müziği yaparsınız kuru kuru okumayın(kamu
hizmeti);
Biliyorum üç seferdir konu dışı yazılarla geliyorum ancak
beklediğinize değecek. Seçim dönemi bol keseden atan siyasetçi vaadi de değil
bu söylediğim, lafımı havada bırakmam ben.
Neyse.
Genel itibariyle ‘’konu dışı’’ olarak tabir ettiğim
yazılarımda sitem ve umutsuzluk gibi depresif temalar hakim oluyordu ancak bu
sefer bunu da yapmayacağım, hadi bakalım.
İnsan yaşadığı dünyayı paylaşıyor olduğu diğer canlılardan
farklı olarak gelişmiş bir iradeye yani akla sahiptir. Ancak sahip olunan bu
donanımın farkındalığı zaman zaman insana acı da çektirebiliyor. Mesela birkaç ay
önce ‘’Farkındalık Belası’’ başlıklı bir yazı yazmıştım hah işte o tam da bu
bahsettiğim durumun kanlı canlı örneğidir. Dostoyevski ise bu
duruma paralel olarak şunları söylemiştir;
‘’Baylar, yemin ederim,
her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır;
hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık.
Fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır.’’[1]
Evet, duruma bu şekilde bakacak olursak Dostoyevski, Kafka
ya da George Orwell haklıdır zira bu yazarların hepsi farkındalık denen olayı
aşmış öte yandan da belli ölçüde depresif kişiliklerdir ancak sıklıkla
kaçırılan bir nokta var, ki o da yukarıda yapmış olduğum insan tanımının eksik
olduğudur. İnsan ‘’akıl ve gönül sahibi’’[2] bir yaratıktır.
Bakın ben bu blogda birçok siyasi gerçeği, ekonomik manipülasyonu
ve diğer bazı önemli konuları açıkladım ancak bunları yaparken zaman zaman
öfkelenip ağzıma geleni saydırdığım da oldu, tarihten bahsederken takdir edip
övdüğüm şahsiyetler oldu, farkındalıktan şikayet edip kedere daldığım da oldu.
Çünkü ben ‘’akıl ve gönül sahibi’’ bir yaratıktım. Bu sürekli vurguladığım ‘’akıl
ve gönül sahibi’’ tanımıyla karşılaşalı sanırım 8 veya 9 ay oluyor. İşte ben
tam da o zaman insan olmanın her şeyi rasyonalize etmekten ibaret olmadığını
anladım. Sevdiğiniz bir insanın gülümsemesi çok ama çok değerlidir. Eğer bunu
yapabilme imkanınız varsa asla geri durmayın zira ‘’insanın canını en çok
acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken, yaşayamadığı
mutluluklardır.’’[3] Neyse daha fazla özlü söz söyleyen ihtiyar tribi yapmadan
mevzuyu yavaş yavaş noktalayacağım.
Mesela mutlu olma eşiği son derece yüksek, öyle küçük
şeylerle mutlu olamayan depresif bir tip olmama rağmen sırf şu görüntü beni
fazlasıyla mutlu ediyor anasını satayım.
Bu t-shirt’ü* doğum günü hediyesi olarak ‘’biri’’ne verdim.
Buradaki ‘’biri’’ de Chelsea taraftarının Jose Mourinho’su gibi bir ‘’Special One’’dır. Açıkçası o an yüzünde görmüş olduğum o mutluluk ifadesini şu dünyada birçok şeye değişmem. ''Hiçbir şeye'' diye nutuk atmıyorum, her ne kadar burada sevgi ve mutluluk edebiyatı yapmış
olsam da realist adamımdır ben. Mesela gelin bir analiz yapalım. Değer
verdiğiniz insanın ölüyor olduğunu düşünsenize. O mutluluğu yaşamamış olsun da
hayatta kalsın dersiniz değil mi? Rasyonel olan budur, yani ‘’akıl sahibi’’
insan davranışı. Rasyonelliğin yanında yapmış olduğunuz bu temenni aynı zamanda
sevginizden kaynaklanır yani bu da ‘’gönül sahibi’’ insan davranışının
tezahürüdür. Hayatta şu dengeyi yakalayabilmek dileği ile. Çevrenizdeki insanların mutluluğu sizi de mutlu edecektir.
Yazıyı burada bitiriyorum ancak bitirmeden evvel bir spoiler
vereyim. Hazırlamakta olduğum esas yazı Wall Street’in 20. Yüzyıldaki
faaliyetlerine genel bir bakış şeklinde olacak, Kızıl Devrim, Komünizm, Wall
Street bankerleri, SSCB, Lenin, Nazizm, Nazi Almanya’sı, Hitler ve SSCB ile
Almanya arasındaki tuhaf ilişkiler hepsi bir arada olacak inşallah. Dersinize
iyi çalışın.
Hadi selametle.
Notlar;
[1] Yeraltından Notlar - Dostoyevski
Notlar;
[1] Yeraltından Notlar - Dostoyevski
[2] Kur'an-ı Kerim - Zümer Suresi 18. Ayetten
[3] Dostoyevski**
* Resimde fazlasıyla bulanıklaştırma efekti ve kırpmalar bulunmaktadır. Malum internet ortamı, kendimce önlemler almak zorundayım.
** Tevatür, yazılı kaynak bulamadım
** Tevatür, yazılı kaynak bulamadım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder