Selam ahali, bir şey itiraf edeceğim lan. Burada 4-5 senedir
belli bir eksende bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Küresel sermaye olarak
adlandırdığım Wall Street elitlerinin tek dünya devleti ideali çerçevesinde
yaptıkları manipülasyonları, sömürü faaliyetlerini, propagandalarını burada
çarşaf çarşaf ortaya döktük. İnsanlar artık Rockefeller adını duyduğunda
ardından bir tane de küfür yapıştırıyor hehehe. Buraya kadar her şey güzel
ancak ben bir şey itiraf etmek istiyorum demiştim öyle değil mi?
Bu blogda çok şey anlattım, politika, ekonomi, din,
girmediğimiz saha kalmadı. Ama son zamanlarda bir şey fark
ettim. Bizim bu meselelere gelene kadar çok daha büyük bir problemimiz varmış
aslında. İnsanlar Rockefeller gibi isimleri duyduğunda küfürle anıyor bu
isimleri, insanları sömürenlere tepki gösteriyorlar. Ancak bu verilen tepki
insanların sömürülmesine değil ki sömüren tarafta olamamaya! Bizim,
sandığımızdan çok daha büyük bir ahlak problemimiz var.
Herkes Rıfkı’yı tanıyordur. Peki, kaç tane İbrahim
tanıyorsunuz? Kaçımız, kendi çıkarıyla çelişen doğruyu sırf doğru olduğu için
kabul edip bunu dile getirebiliyor? Sırf toplum paradigmasının dışında kaldığı
için göte göt diyemeyenlerle dolu değil mi oğlum ortalık?
‘’Zıvanadan çıkmak’’ diye bir laf vardır. Oradaki zıvana
nedir kimse bilmez, zıvana sadece çıkmaya yarar. Faşizm de böyle bir şeydir
sadece kahrolmaya yarar anasını satayım. Oysaki faşizm yer çekimi kanunu gibi
mutlak bir kesinlikte işlemektedir. Neydi bizim bu blogda yaptığımız en basit
faşizm tanımı? ‘’Benden olmayan ölsün.’’ Faşizm, kendinden farklı olanı linç
etmek üzere çalışan bir mekanizmadır. Toplumda gayri ahlaki ya da günah olarak
kabul edilen şeylerin ölçüsü tam olarak bahsettiğim bu ‘’farklılık’’tan ileri
gelmektedir. Eylemin ne kadar gayri ahlaki ya da günah olduğundan ziyade
çoğunluk tarafından yapılıp yapılmadığına bakılır. Örneğin faiz hem gayri
ahlaki bir sistemdir hem de İslam’da epey ağır bir günah olarak
tanımlanmaktadır. Ancak bugün faizle iştigal olduğu için ayıplanan kimse
yoktur. Bu durum ne seküler cenahta ne de dindar cenahlarda ciddi bir muhalefet
ile karşılanmaz. Hatta ‘’ev almak için kredi çekmek helaldir’’ diye fetva
verenler dahi vardır.[1] Kur’an’da
ise faiz için oldukça ağır ifadeler kullanılmıştır;
‘’Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin
dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada. … Ey iman sahipleri, Allah'tan
korkun. Ve eğer inanıyorsanız ribadan geri kalanı bırakın. Eğer böyle
yapmazsanız, biliniz ki Allah'a ve Peygamberine savaş açmış olursunuz…’’[2]
Yine Kur’an’da faiz, başka herhangi bir günah için ‘’Allah
ve peygamberine savaş açmak’’ gibi bir ifade kullanılmayacak kadar büyük bir
günah iken kültür Müslümanlığında o kadar da günah değildir. Zira bu insanların
ölçüsü kuralların kendileri değil eylemin toplumda görülme sıklığıdır.
(Bazı) insanlar tek başlarınayken yanlarına sokulan bir dilenciyi
kolayca savuşturabiliyorken, tanıdıkların olduğu bir ortamda yanlarına sokulan aynı
dilenciye aynı tavrı gösterememektedir. Hatta aynı tavrı göstermek şöyle dursun
para bile verirler. Birleşmiş Milletler kılıklı orospu çocukları sizi.
Bazı futbolcular maç içerisinde kendini, müdahale olmaksızın
sık sık yere atar. O oyuncunun bulunduğu takımın taraftarı, ‘’piçe bak piçe
hehehe’’ derken rakip takım taraftarı ise çıldırıp ana avrat küfreder.
Bazı taksiciler, taksilerine turist bindiğinde bayram eder.
Çünkü hem Sultanahmet’ten Beşiktaş’a Haramidere üzerinden gitse dahi gıkı
çıkmayacak hem de taksimetrede yapacağı manipülasyonu fark edemeyecek bir insan
vardır karşısında.
Uluslararası savaş hukukuna göre savaş esnasında,
hastaneler, cephelerdeki revirler ve sağlık çadırlarının bombalanması,
vurulması yasaktır. Bu revir ve sağlık çadırlarının konumları bildirilir, her
yerden görünecek şekilde işaretlenir ve vurulmamalarına dikkat edilir. Ancak
Birinci Dünya Savaşında, Çanakkale’de itilaf devletleri Sargıyeri isimli reviri
bombalamaktan imtina etmemiştir. Bugün orada Sargıyeri Şehitliği isimli bir
anıt vardır.[3]
Geçtiğimiz günlerde Ekmeleddin İhsanoğlu, 24 Haziran’da
yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkladı.[4]
Hâlbuki Erdoğan 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’na
oldukça ağır hakaretler etmişti. Bakınız;
Örnekler çoğaltılabilir. İnternet büyük nimet girin bakın işte. Ekmeleddin İhsanoğlu sağlam
akademisyendir hani bilgisinin zekâtıyla hepimizi tokatlar derler ya öyle de bir
heriftir. Ancak Ekmeleddin İhsanoğlu, Erdoğan’ın politik gücü karşısında görevinden
alınan, hapsedilen akademisyenlerin olduğu şu ortamda ‘’aman tadımız kaçmasın
Ali Rıza Bey’’ demiştir.
Edison yıllarca, sırf kendi keşfedememiş olduğu için, direkt
akımdan kat be kat daha iyi olan Tesla’nın alternatif akımına muhalefet etmiş,
alternatif akıma karşı kara propaganda yapmış, kendi bulmuş olduğu direkt akımı
piyasada tutundurmaya uğraşmıştır. Bunları yaparken de Tesla’yı finansal manada
zor duruma sokacak lobi faaliyetlerinden de geri durmamıştır.
Viktor Frankl, 2. Dünya Savaşı döneminde Nazi kamplarında
işkence görmüş psikiyatr-yazar olan bir Yahudidir. Frankl, İnsanın Anlam
Arayışı isimli kitabında bu Nazi kamplarında görevlendirilmiş olan Yahudilerden
bahseder. Bu Yahudi görevliler sırf Nazilerin gözüne girebilmek için, kendi
kanlarından olan insanlara Alman görevlilerden bile daha ağır işkenceler
yapmışlardır. Bakın bunun adı ne hırs ne de başka bir şeydir, bu düpedüz orospu
çocukluğudur, çok büyük ahlaksızlıktır.
Farklı çaplarda, farklı kulvarlarda çeşit çeşit ahlaksızlık
örneği verdim, alın tepe tepe kullanın. Bu noktadan itibaren ise ahlaksızlardan
ziyade biraz da ahlakın kendisinden ve ‘’İslam'ın Pasifize Edilmesi ve Tasavvuf’’
başlıklı yazıda sözünü vermiş olduğum üzere ahlakın temellendirilmesi
meselesinden bahsedeceğim.
Şimdi baştan anlaşalım. Ben evrensel ahlak kurallarının var
olduğuna inanan biriyim. Burada biraz felsefe yapacağız, septik ve aykırı
konuşacağım belki ama o kadar da değil. Aklı başında her insanın kendisine sorması
gereken ilk soru; ‘’Bu hayatın bir anlamı var mı yok mu?’’ sorusudur. Bu
sorunun iki cevabı vardır, ‘’evet vardır’’ ya da ‘’hayır yoktur’’. Bu soruya ‘’hayır’’
yanıtını verecek olursanız karşınıza intihar kavramı çıkacaktır. ‘’İntihar
etmeli miyim?’’ Ben bu noktada ‘’hayatın anlamı yoktur’’ diyen felsefi
yaklaşımlardan en delikanlısı olarak nihilizmi görüyorum ahali. Nihilistler bu
konuda çok nettir. Nihilizm özetle, ‘’bu hayatın bir anlamı yoktur, ben eğer
istersem, intihar edebilirim’’ der. Kendi içerisinde gayet tutarlıdır. Ancak
bir de başını J. Paul Sartre’ın başını çektiği Varoluşçular vardır ki aman
Allah’ım! ‘’Bu hayatın bir anlamı yoktur’’ dedikten sonra oraya bir ama koyar
ve o noktadan itibaren bin bir dereden su getirip de intihara bir türlü yanaşmaz.
Ha ben insanlar intihar etsin isteyen bir sadist değilim ama tutarlı olun
oğlum. ‘’Bu hayatın bir anlamı yoktur’’ dedikten sonra intihar gayet mantıklı
bir seçenektir. Çünkü hayatın bir anlamı yok ise anlamı olmayan bu şeyi
sürdürmenin de bir manası yoktur. Önce bunu kabul edin, sonra intihar edip
etmemek yine bir seçenektir. Tamamen keyfi nedenlerle intihar etmemeyi de
seçebilirsiniz ancak her şeyden evvel tutarlı olmak gerekir, yapacağınız
seçimler yine sizlere kalmıştır. Sartre’ı varoluşçuluk çerçevesinde biraz gömdüm
ama şimdi politik doğruculuk yapacağım. Sartre’ın güzel bir tespiti de vardır.
Malumunuz dünya siyah ve beyazdan ibaret değildir. Kimse ne %100 yanlış ne de
%100 doğru olabilir. Sartre: “…Dostoyevski ‘Eğer Tanrı olmasaydı her şey
serbest olurdu.’ demiştir ve varoluşçuluk için bu başlangıç noktasıdır.
Gerçekten de eğer Tanrı yoksa her şey serbesttir ve sonuç olarak insan
kimsesizdir; zira ne içinde, ne de dışında hiçbir dayanak bulamaz” der.[5]
Sartre’ın bu sözlerini unutmayın güzel bir yere bağlanacak ileride.
‘’Bu hayatın bir anlamı var mı?’’ sorusuna ‘’evet’’ cevabını
verdiğinizde ise karşınıza cevaplamanız gereken ikinci bir soru çıkar, ‘’o
halde hayatı anlamına göre nasıl yaşarım?’’ burada da dinler çıkacaktır
karşımıza. Dinler bir takım kurallar getirir ve insanlar bu kurallara uymak ile
mükelleftir. Dinlere göre ‘’iyi’’ ile ‘’kötü’’ vardır ve kişiler tercihlerini
iyiden yana kullanıp ahlaklı olmak zorundadır. Ahlak tamamen dini bir
kavramdır. Din olmadan ahlakı temellendirmek mümkün değildir. Bakın tanrı
inancı olmadan demiyorum özellikle din olmadan diyorum. Çünkü tanrının varlığı
da tek başına yetmez. Deizm diye bir şey var lan, bir tanrı düşünün ki
insanları yaratmış ve kenara çekilmiş, hiçbir kural ve vaat de bulunmamış
olsun. Böyle bir durumda ahlaklı olmak bana ne katar ki? ''Who cares''
Hatırlarsanız İslam'ın Pasifize Edilmesi ve Tasavvuf başlıklı
yazıda Mehmet Akif’in bir şiirine de yer vermiştim. O şiire şimdi tekrar bi’
bakalım. Şero ver oğlum görüntüyü;
"Aldanma
insanların samimiyetine!
Menfaatleri gelir her
şeyden önce.
Vaad etmeseydi Allah
cenneti;
O’na bile etmezlerdi
secde.”
Benim Mehmet Akif’e olan saygımı kat be kat arttıran yegâne
şiiri budur. Görüyorsunuz anlatmaya gerek yok ama ben yine de
anlatacağım.
‘’Vaad etmeseydi
Allah cenneti;
O’na bile etmezlerdi
secde.’’
Mehmet Akif burada müthiş doğru bir tespit yapmıştır. Doğru
olduğu kadar da mantıklıdır, çünkü insan faydası, çıkarı olmayan bir şeyi
yapmaz ve yapmamalıdır da zaten. Anlamı
olmayan hayat sürdürülmez, vaadi olmayan tanrıya itaat edilmez, çıkar olmadan
iyilik yapılmaz, ahlaklı olunmaz bunlar gayet normal ve rasyonel şeylerdir.
Şimdi bu söylediklerime Rasim Ozan Kütahyalı gibi ‘’haydaaa’’ çekmeyin çünkü
ben en baştan aykırı konuşacağım demiştim. Siz bu rasyonellikleri inkar
ededurun Kur’an şöyle der;
‘’Ey iman sahipleri!
Dikkatlerinizi, sizi korkunç bir azaptan kurtaracak bir ticarete çekeyim mi? Allah'a
ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz.
İşte bu, sizin için en hayırlısıdır; eğer bilirseniz. Günahlarınızı affeder ve
sizi, altından nehirler akan bahçelere, sürekli cennetlerdeki temiz, bereketli
barınaklara yerleştirir. İşte bu en büyük başarıdır.’’[6]
Tıpkı Mehmet Akif’in şiirindeki gibi değil mi? Mehmet Akif
Kur’an’ı pek tabi ki okumuş ve iyi analiz etmiş bir kişidir ve şiirinde
anlatmak istediği de genel kanının aksine insanların kaypak, menfaatçi ve kötü
oldukları değildir. Allah insanların pragmatist olduğunu gayet iyi bilir çünkü
öyle yaratmıştır hehehe. Allah’ın insanlardan ‘’iyilik’’ yapmalarını ve ahlaklı
olmalarını isterken kurduğu analojinin ticaret ile olması anlayana çok şey
ifade etmektedir ancak anlamayan için ise yapacak pek de bir şey yoktur.
Peki, tanrı inancına sahip fakat dinlere inanmayan biri,
hatta bir ateist ahlaklı olamaz mı? Pek tabi ki olabilir ben öyle bir şey
demedim ki zaten. Deistler ve ateistler de gayet ahlaklı davranabilirler kendi
tercihleridir ancak bu tercihlerini temellendiremezler. Yukarıda bahsetmiş
olduğum ‘’varoluşçu’’ tayfanın durumuna düşerler biraz, ancak gayet de ahlaklı
olabilirler, bu saçını sağa veya sola taramak gibi tamamen bir tercih
meselesidir. Tercih meselesi olduğu kadar da keyfi bir tutumdur, rasyonel
değildir. Çünkü rasyonel olabilmesi için ahlakın somut bir karşılığının
bulunması gerekir ve din kavramı olamadan bu somut karşılığa ulaşabilmek mümkün
değildir. Dinler, bunlar bunlar iyidir, bunlar bunlar ise kötüdür, böyle
yaparsan ahlaklı, böyle yaparsan ise ahlaksız olursun diyerek sınırları net bir
biçimde çizer. Bu muhabbete girmeden evvel ‘’evrensel ahlak kurallarının var
olduğuna inanıyorum’’ demiştim hatırlayın, evet bu evrensel ahlak kurallarının
varlığını hissedersiniz ancak elinizde bir doktrin olmadan bunu
temellendiremezsiniz. Din bize bunu sağlar. Bunun dışındaki tüm ahlak
tanımlamaları keyfidir. Mesela adamın biri bana ‘’bacak bacak üstüne atmak
gayri ahlaki bir davranıştır’’ diyor. Kime göre neye göre?
Theodore Robert Bundy diye bir herif var. ABD’li ilk seri
katil ve tecavüzcüdür kendisi. 1974 ve
1978 yılları arasında, ABD'nin çeşitli yerlerinde çok sayıda genç kadını
öldürmüştür. ‘’E iyi de ABD’de yığınla seri katil var ne alaka şimdi?’’
diyecek olabilirsiniz. Theodore Robert Bundy’i diğerlerinden ayıran ve bu
yazının konusu olmayı hak edecek bazı özellikleri var. Ha bu arada sürekli
Theodore Robert Bundy diye yazmayacağım. Biz Ted Bundy diye kısaltacağız. Ted Bundy her şeyden evvel
iyi eğitimli(Utah üniversitesi hukuk bölümü), yakışıklı, şekli şemalı düzgün ve
tutarlı da bir felsefesi olan bir heriftir. Babası, Ted Bundy çok küçükken
aileyi terk etmiş, ancak Ted Bundy’de filmin kopmasının esas sebebi daha
sonrasında annesinin de Ted Bundy’i terk etmesidir. Hal böyle olunca ablası
olaya el atmış ve Ted psikolojik olarak zarar görmesin diye bir tiyatroya
girişmiştir. Ted Bundy uzunca bir süre ablasını annesi, eniştesini de babası
olarak bilir. Saçma sapan bir çocukluk geçirir, içine kapanık ve insanlarla
iletişim kuramayan bir tiptir. Buraları hızlı geçiyorum zira bizim işimiz
magazin kısmıyla değil. Liseyi dereceyle bitirdikten sonra Utah Üniversitesinde
hukuk bölümüne davetle girer. Psikopatlığı da burada ortaya çıkmaya başlar. Ted
Bundy’e göre kadınlar yalancıdır, bu yüzden de çevresinde kimi gördüyse kesip
biçmiştir. Şimdi buraya kadar net psikopat, gelelim şimdi Ted Bundy’nin
esasında kendi içerisinde gayet tutarlı olan felsefesine.
Ted Bundy sorgusunda, ‘’Fark ettim ki tüm ahlaki yargılar
aslında değer yargılarıdır. Tüm değer yargıları da sübjektiftir. Hiçbirinin
doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanamaz. Hatta bir yerde Amerikan başyargıcının
Amerikan anayasasının kolektif değer yargılarından başka bir şey olmadığını
yazdığını okumuştum. Başyargıcın fak
edemediği bir şeyi fark ettim eğer bir değer yargısının rasyonelliği sıfırsa
onu milyonlar ile çarpmak daha rasyonel hale getirmez. Bu yüzden kimsenin
yasalara uyması gerekmez. Özellikle benim gibi zincirlerinden kurtulmuş güçlü
ve cesur bir kişinin hiç! Sonra fark ettim ki, tam manasıyla özgür olabilmek için
tamamen sınır tanımayan biri olmak gerekir. Özgürlüğümün karşısındaki en büyük
engel bu başkaları tarafından üretilen ve dayatılan saçma sapan değer
yargılarına uyma zorunluluğudur. Kendime ‘bu başkaları kim?’ diye sordum. İnsan
haklarına sahip diğer insanlar mı? Peki, neden bir insan hayvanını öldürmek
başka bir hayvanı öldürmekten daha yanlış olsun? İnsan, domuz, koyun… Bunların
bir farkı yok ki. Senin hayatın senin için bir domuzun kendisi için olan
hayatından daha mı değerli? Neden kendi alabileceğim daha fazla zevkten bir
başkası için fedakârlık edeyim? Bazı
zevkleri ahlaklı bazılarını ahlaksız olarak yaftaladınız. Sonuç olarak güzel
bayan, jambon yemekten alacağım zevk ile şu an sana tecavüz ederek öldürürken
alacağım zevk arasında bir fark yoktur. Vicdanlı ve dürüst sorgulamam ve
aldığım eğitim sonucunda buraya vardım’’ der.
Herif manifesto gibi konuşmuş değil mi? Ciddi manada
saygı duymamak, hak vermemek imkansız. Tabi tanrının ve dinin olmadığı bir
evrende… Yukarıda bir yerde Sartre’ın biz sözünü vermiştim hatırladınız mı? Dur
tekrar vereyim;
“…Dostoyevski ‘Eğer Tanrı olmasaydı her şey serbest olurdu.’
demiştir ve varoluşçuluk için bu başlangıç noktasıdır. Gerçekten de eğer Tanrı
yoksa her şey serbesttir ve sonuç olarak insan kimsesizdir; zira ne içinde, ne
de dışında hiçbir dayanak bulamaz”
Sartre’ın şu sözleriyle Ted Bundy’nin sözlerini yan yana
koyun, işte din olmadığında ulaşılacak yegâne sonuç budur. Başka türlü ahlakı
temellendirmek mümkün değildir. Başka türlü ahlakın ‘’dayatma değer yargıları’’
olmamasının imkânı yoktur. Ha varoluşçu
ahlak dersin, kıvırırsın, kendi içinde mastürbasyon yaparsın ama bir Ted Bundy
gelir tüm ‘’kurgulamanı’’ yıkar...
Hadi ben Müslüman, yobaz ve cahil olduğum için böyle
söylüyorum e Stanford’un Religion and Morality[7] makalesini oku
güzel kardeşim. Sonlarına doğru ahlakın din olmadan temellendirilemeyeceği
itiraf ediliyor orada da. Seküler dünya düzeninin felsefe konusundaki otorite
kuruluşu bile bunu inkâr edemiyorsa ben daha ne diyebilirim ki?
Ha bu arada zıvana budur;
Beni zıvanadan çıkarmayın!
Hadi Selametle…
[2] Bakara, 278-279
[3] Ekrem Şama, Şu Boğaz Harbi, Gonca Yayınevi, 2006
[4] http://www.mynet.com/haber/guncel/ekmeleddin-ihsanoglu-24-haziran-da-erdogan-a-oy-verecek-4045056-1
[5] Jean Paul Sartre, The Humanism Of Existentialism
[6] Saff, 10-11-12
ted bundy'nin sorgusunun kaynağı nedir acaba?
YanıtlaSilted bundy'nin sorgusunun kaynağı nedir acaba?
YanıtlaSilCemre'nin videolarından birinde duymuş direkt notlarım arasına almıştım(büyük ihtimalle de şuydu; https://www.youtube.com/watch?v=KNBtTx3Qd64&t=257s) yazıyı hazırlarken yazılı bir kaynağa da dayandırmaya çalıştım ancak bulabildiğim şeyler içerisinde hiç bu kıvamda konuşmalar yoktu.
Sil* https://www.ladbible.com/news/news-serial-killer-ted-bundys-final-chilling-interview-20181213
* https://allthatsinteresting.com/ted-bundy-execution
* https://www.academia.edu/4921305/A_Transcript_of_Ted_Bundys_Final_Interview
Bunların hepsi de düz ve sığ sorgular.
https://www.google.com/search?q=%22there+is+absolutely+no+comparison+between+the+pleasure+i+might+take+in%22&client=ms-android-huawei-rev1&sxsrf=AOaemvJ2WvzlVtiK9oBRhjBaxO_9BINSZA%3A1632164964631&ei=ZNxIYcHuJdCC9u8PtYqF4A0&oq=%22there+is+absolutely+no+comparison+between+the+pleasure+i+might+take+in%22&gs_lcp=ChNtb2JpbGUtZ3dzLXdpei1zZXJwEAM6BAgAEEc6BAgjECdQgo4BWJyYAmDCmAJoAHABeAGAAe4BiAHHBJIBBTAuMi4xmAEAoAEByAEIwAEB&sclient=mobile-gws-wiz-serp
SilBu arama sonucunda bu yazıyı içeren sayfaları bulabilirsiniz.
Yazanın Cemre Demirel olduğunu üslubu sağ olsun ilk paragrafta çözebiliyoruz :) Uyuşamadağımız noktalarımıza rağmen son derece donanımlı, tutarlı ve karşıdakinin kesinlikle "+" hanesine yazılacak değerler katabilecek birisin. Bir zaman sonra, belki çoğu zaman kişinin ideolojisinden çok o ideolojiyi nasıl temellendirdiğini, argümanlarının kendi içinde tutarlılığı ve netliği beni ilgilendirir oldu. Dolayısıyla yazına katıldım güzel abim. Seviyorum seni kaynatasız, Tanrı seni kutsasın, hallelujah falan işte :")
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil