Selam ahali Rıfkı’yı hepiniz tanıyorsunuz lan aslında. Birçoğunuz
her gün rastlaşıyor hatta.
Rıfkı kırklı yaşlarda, benim ahlaki dezenformasyon olarak tanımladığım ‘’40 yaş kaşarlanmasını’’ da yaşamış, küçük bir burjuva olarak sayılabilecek
tüccarlardandı. 30 sene başkalarının emrinde it gibi çalışmış ve son çalıştığı yerden
aldığı tazminat ile açabilmişti dükkânını. Bir evi, bir de arabası vardı
Rıfkı’nın. Ay sonunu getirmekte de öyle çok zorlanmıyordu. Hem çok daha ağır
işlerde de çalışmıştı vakt-i zamanında, haline şükrediyordu. Her Cuma öğle vakti dükkânını kapatıp Cuma
namazlarına giderdi, kendini de dindar biri olarak tanımlardı Rıfkı. Ancak bir
gün dahi, inandığı dinin kitabı olan Kur’an’ı okumayı aklından geçirmemişti.
Rıfkı gelenek-göreneklere, örf ve adetlere bağlı bir insan, çevresinden de saygı
gören muteber bir kişilikti.
Rıfkı’nın şu sıralar en büyük sıkıntısı oğlunu bankadan
kredi çekmeye ikna edemiyor oluşuydu. Rıfkı’ya göre faiz tıpkı alışveriş gibi bu dünyanın bir
gerçeğiydi hem çevresindeki herkes de kredi çekiyordu. Bunca insana ne
olacaktı? Bunca insan… Rıfkı ağzına asla alkol sürmezdi çünkü alkollü içecekler
haramdı. Zaten ne çevrede ne de ailede böyle bir alışkanlık vardı. Bir gün Rıfkı, oğlu İbrahim’i karşısına alıp konuşma ihtiyacı hisseder. İbrahim,
babasının ‘’Kredi Çekmenin Faziletleri 101’’ konulu konferansını sonuna kadar
sabırla dinler, öyle kendi söyleyeceğine sıra gelsin diye de değil ha sahiden
dinler. Çünkü öbür türlüsü dinlemek değildir, olsa olsa beklemektir o. Zaten
böyle bir heriften İbrahim gibi bir adam nasıl çıkmıştır orası merak konusudur.
İbrahim sözlerine Kur’an ayetleriyle başlar; ‘’O ribayı
yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü
kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba gibidir."
demişlerdir. Oysaki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. … Yeniden
ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır
orada. … Ey iman sahipleri, Allah'tan korkun. Ve eğer inanıyorsanız ribadan
geri kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, biliniz ki Allah'a ve Peygamberine
savaş açmış olursunuz…’’[1] İbrahim bu noktadan hareketle bankadan kredi
çekmektense o bankayı soymayı yeğleyeceğimi söylüyordu. Zira hırsızlık için
bile ‘’Allah ve Peygamber’e savaş açmak’’ gibi ağır bir itham yapılmamıştı. Hem
hırsızlıkta kredi çekmekte olduğu gibi bir geri ödeme de yoktu, neresinden
baksan daha kârlı bir işti. İbrahim hiçbir boşluğa mahal vermek istemiyordu.
Faiz kelimesinin orijinalinin riba olduğunu. İnsanların Osmanlı döneminde, bu
kavramı yumuşatmak ve kalıbına uydurmak amacıyla, faydayı çağrıştıran feyz
kelimesinden türetilen faiz kelimesi ile anmaya başladıklarını da anlatır. İbrahim,
kimsenin evlenemediği, ev, araba alamadığı ya da iş yeri için sermayesini
arttıramadığı için bir şey kaybetmeyeceğini ancak faizin insanlara çok şey
kaybettirdiği ve kaybettireceğini de anlatmıştır. Türkiye’nin dış borç
istatistiklerinin bu halde[2] olmasının sebebinin de yine faiz olduğunu da
anlatmıştır.
Anlatmıştır
anlatmasına da Rıfkı bunun ne kadarını anlamıştır?
Rıfkı oğluna karşı çıkmamış ancak ortamlarda oğlundan
yakınmaya da devam etmiştir. Çünkü Rıfkı hakikati görse dahi asla toplum
paradigmasından sıyrılmaya cesaret edemezdi. Gözünün gördüğünü kalbi ile
yalanlıyordu. Rıfkı gelenek-göreneklere, örf ve adetlere bağlı bir insan,
çevresinden de saygı gören muteber bir kişilikti.
Siz siz olun Rıfkı gibi olmayın.
Hadi selametle...
[1] Bakara 275,278 ve 279
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder