Selam ahali, bu yazıda biraz temanın dışına çıkıp futbol
konuşacağız. Endüstriyel futbolun tam ortasında geçen kıpkırmızı bir futbol
masalını anlatacağım. Tüm karanlığı ile futbolun üstüne çöken endüstriyel
futbolu tam ortadan delen ışıl ışıl üstü başı Liverpool kokan bir futbol
emekçisinden bahsedeceğim size. Sadakatin, asaletin vücut bulmuş hali olan
Steven Gerrad’ın Liverpool kariyerinde ufak bir gezintiye çıkacağız. Yoksa ne
haddime onun kariyerine tek yazıda özetleyebilmek…
Ali Ece’nin FourFourTwo arşivinden bir anekdotu naklederek başlayacağım yazıya;
‘’1980’li yılların ortası… Liverpool sokaklarında hiç
dinmeyecekmiş gibi görünen bir yağmur ve fırtına var… Ama insanların başı
dimdik, futbol topunun içine gizlenmiş hayallerine dört elle sarılmışlar,
Anfield Road’a doğru yürüyorlar. Rüzgara, yağmura aldırmadan, birazdan
başlayacak maçta mutluluğun gümüşten şarkısını bulacaklarına emin bir şekilde
stada yaklaştıkça adımlarını hızlandırıyorlar.
Hep beraber koşarcasına yürümeye devam edenler arasında bir
baba ve oğlu, ikisi bir kırmızı kaşkolü takmış… Baba oğluna o anda dondurucu
soğuğu hissettirmemek için hep bir ağızdan söylenen şarkının sözlerini
öğretmeye çalışıyor…
O anı ölümsüzleştiren o şarkıyı; ‘’Asla Yalnız
Yürümeyeceksin!’’
Biraz sonra maç başlıyor. Babayla çocuğun oturduğu sol
kanatta top ‘’Siyah İnci’’nin ayağına gelince herkes ayağa kalkıyor. Çocuk,
babasının pantolonunu çekiştiriyor; ‘’Top Barnes’a geldi, beni omzuna al!’’
Ama birden o yıllarda olmayacak bir şey oluyor ve rakip takımın
forveti, cezaalanının dışına kadar çıkmış Liverpool kalecisi Grobbelaar’ı geçip
topu boş kaleye doğru yuvarlıyor. Tüm dünyada maçı televizyonlarının başından
izleyen futbolseverler pozisyonun gol olacağından eminler. Ama Anfield’da kale
arkasında oturan Liverpool taraftarlarının hepsi ayağa kalkıyor… Kaleye
gitmekte olan topu hızlandıran fırtınaya aldırmadan meşin yuvarlağın aksi
yönüne doğru nefesleri tükenene kadar üflüyorlar… Çocuk babasına; ‘’Ne yapmaya
çalışıyorlar?’’ diye soruyor. Baba sadece ‘’Bu üfledikleri nefes Liverpool
ruhu’’ diyebiliyor.’’
Ali Ece’den şu anekdotu duyduktan sonra doğru takımı
desteklediğimi belki de bir milyonuncu defa tasdik etmiş oldum.
Liverpool ruhu…
O maçtan 15 sene sonra ise bambaşka bir çağ başlayacaktı
futbolda;
Steven Gerrard çağı…
Artık The KOP Barnes’a değil Gerrad’a şarkılar yazmaya başlamıştı. Hem de bir taneyle de yetinmemişler asla…(Yazının sonunda vereceğim hepsini)
Liverpool her ne kadar 25 senedir şampiyon olamıyor olsa da
taraftar 25 senedir yaşanan büyük hayal kırıklıkları arasında kadere zıt giden,
kale arkasından üflenen o ruhun 8 numarayla vücut bulmuş hali olan Steven
Gerrard’ı bulup onu bağrına basıyordu. Gerrard ise bu sevgiye pek tabii riayet
eden yegane şeydi bu taraftar için. Zidane’ın üstün çabalarına rağmen Real
Madrid’i geri çevirmiş, Ferguson’ı iki defa reddetmiş ve belki de bu filmin
kötü adamı Rus doğalgazının parası ile bir
anda ortaya çıkan Chelsea’den gelen tekliflerle mücadele etmiş ve kırmızı formayla
efsane olmayı ve pek tabii ki yalnız yürümemeyi tercih etmiştir bu ulu çınar…
Ama unutmamak gerek ki her şeyden önce Stevie de bir insan.
2004-2005 sezonunda Stevie sözleşme uzatma tekliflerini kabul etmemiş ve
beklemeye koyulmuştu. Belki de 25 Mayıs
2005’deki o İstanbul akşamı yaşanmamış olsa endüstriyel futbolun tüm
saldırılarına göğüs germiş bu kocaman adam, Steven Gerrard kalesi de düşecekti.
Ancak o akşam 3-0’lık devrenin sonunda kale arkasından üflenen o ruh misali
Steven Gerrard da kaderine baş kaldırmış ve öyle bir destan yazmıştır ki hem
kendisini hem de milyonları kırmızı renge bağlayan yegane kişi olmuştur.
Evet Steven Gerrard o gece Alex Curran’a değil Şampiyonlar
Ligi kupasına sarılıp öyle uyuyacak ve tarihe geçen şu sözlerin mimarı olacaktı;
Böyle bir geceden sonra bir insan kendisine kaç para
verilirse verilsin Liverpool’dan ayrılamaz!
26 Mayıs sabahı da koşa koşa kulüp binasına gidip
sözleşmesini uzatacaktı…
Gerrad kariyeri boyunca çok ‘’acılar çekti’’ bakın hayal
kırıklığı yaşadı demiyorum acılar çekti diyorum. Çünkü inandığın şeyden şüphe
duymak dünyanın en kötü hislerinden biridir, bu ailen olabilir, siyasi görüşün,
dinin yahut tuttuğun takım da olsa aynı şeydir. Çünkü Stevie burada doğmuştu.
''Ben hastalandığımda beni hastaneye değil Anfied’a götürün,
orada doğdum ve orada öleceğim!''
diyen de yine kendisidir.
Yani Stevie henüz küçük bir çocukken tanık olduğu Liverpool
ruhunun kale arkasından çıkışıyla Liverpool’u olmuş ve 25 Mayıs 2005 akşamı ise
bunu tasdiklemiştir.
2009 ve 2014’de ise kariyerindeki tek eksik olan Premier
League şampiyonluğuna çok yaklaşmış ancak bu hayali gerçek olmamıştır. Gerrard’ın PL şampiyonluğu tadamayacak olması beni derinden
yaralıyor ancak bu takım 20-30 senedir kötü yönetiliyor yapacak hiçbir şey yok.
Peki Liverpool’un çocuğu olan Stevie nereye gidiyor?
Stevie’nin kendi isteğiyle ayrıldığına inanmak biraz güç. Stevie’yi bu takımdan koparan adam belki de hikayenin ikinci kötü adamı; Brendan Rodgers’dır.
Luis Suarez’in gönderilmesini ‘’korkunç bir hata’’ olarak
niteleyen ve sezon başı yapılan 9 transferden de memnun olmayan Steven Gerrard
sezon başından beri Brendan’ın gözüne batıyor. Hatta bu yüzden Stevie’ye sözleşme uzatma
teklifi bile yapılmıyor. Stevie defalarca yönetime çıkıp durumu sormuş olmasına
rağmen bir cevap da alamamıştı. İşte bir efsane böyle küstürülüyordu.
‘’Bu kulüpten Shankly, Paisley, Dalglish, Rush geldi geçti
ama sonunda yine siz taraftarlara kaldı. Bir gün başkanlar da Benitez de ben de
olmayacağız ama Liverpool sonsuza kadar sizin olacak!’’
Steven Gerrard - 2009
Yolun açık olsun güzel adam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder