31 Aralık 2017 Pazar

Politika Yapabilmek İçin Bilinmesi Gerekenler II; Hanedanlar!

Selam ahali, ceza sahası içinde yapılacak 9 kusurlu hareketten biri de şüphesiz ki, politika üretirken hanedanları hesaba katmamak olacaktır. Zira bunlar ilkokulda çizdiğiniz soy ağaçları gibi aileler değil, devletler üstü bir gücü temsil etmektedirler. Yüzlerce yıl süren gelenekler, garip ritüeller ve binlerce kişinin ortak bir bilinçle hareket ettiği kan bağıyla yönetilen teşkilatlar…

Dünya tarihi her zaman hanedanların insanlık üzerindeki egemenlik savaşlarına sahne olmuştur. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir. Günümüzde halklar zihinlerinde birer demokrasi illüzyonu yaşarken bu hanedanlar savaşı, çok uluslu şirketler, uluslararası veya bölgesel sivil toplum kuruluşları, devlet kademeleri veya AB, NATO, NAFTA OECD gibi uluslararası örgütlenmeler içerisinde sürmektedir.

Demokrasinin tüm dünyada tam anlamıyla kabul edildiği(resmiyette tabi ki) 19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarına dek dünyaya imparatorluklar, imparatorluklara da hanedanlar hakimdi. Bu durum günümüzde biraz değişmiş gibi görünüyor çünkü arada bir seçime gidiyor, oy kullanıyor, bir şeyler seçtiğimizi zannediyor ve kendi içimizde bir tatmin yaşıyoruz. Ancak esasında değişen hiçbir halt yoktur.

Bugün de uluslararası ekonomiyi, medyayı, akademisyenleri, sivil toplum kuruluşlarını ve politikacıları kontrol altında tutan bu hanedanlar, hanedanlıkların sona erdiğini iddia ederek kendilerini gizlediler. Hiçbir Forbes listesinde bu hanedanların tek bir üyesini dahi göremezsiniz. Oysa yok olanlar yalnızca Birinci Dünya Savaşını kaybeden devletlerin hanedanlarıydı. Yani özetle monarşik hanedanlıklar tarihe karışırken birtakım hanedanlar ise demokratik sistemler içinde sümen altı oldular. Bu yazının konusu dünyayı perde arkasından yönlendiren bu hanedanlar olacak.

Dünyada iki kutuplu bir hanedanlar hakimiyetinden bahsetmek mümkündür. Bunlar; İngiltere merkezli Rothschild hanedanlığı ile ABD merkezli Rockefeller hanedanlığıdır.

Rothschild Hanedanlığı;
Mayer Amschel Bauer(daha sonradan soyadı değiştirerek Mayer Amschel Rothschild)’i bugünkü anlamdaki modern bankacılığın temellerini atan şahıs olarak kabul edebiliriz. Kendisi tefecilikten bankacılığa adım atan ilk kişilerden biridir. Rothschild hanedanlığını da başlatan yine Mayer Amschel Bauer(Rothschild)’dir.

Moses Amschel Bauer, Mayer Asmchel Bauer’in babasıdır. Kendisi Hazar kökenli olduğu iddia edilen [1] Doğu Avrupa’da gezginlik yapan, tefeci ve kuyumcudur. Ancak bu gezginlik işinden yorulduğu için oğlunun doğduğu şehirde, yani Frankfurt’ta yerleşik düzene geçme kararı alır. Bu esnada sene 1743.[2] Yerleşik hayata geçen Moses A. Bauer, Judenstrasse'de(Yahudi Caddesi) bugünün mali müşaviri gibi düşünebileceğimiz bir dükkan açar, dükkanın kapısına da kırmızı bir kalkan iliştirir.[3] Ailenin soyadı buradan gelmektedir;

Kırmızı Kalkan = Red Shield(İngilizce) >>>> Roth Schild(Almanca)

Mayer Amschel babasının ölümünden birkaç yıl sonra, Hannover'deki Oppenheimers'a ait bir bankada katip olarak çalışmaya başlar. Tefecilik, para-pul ve manipülasyon gibi şeylerdeki üstün yeteneği hemen fark edilir ve firma içinde yükselmesi çok sürmez.

Bakın bu asırlık Yahudi karakteridir, dahil oldukları yeri ele geçirmede epey yeteneklidirler.

Devam ediyorum.

Mayer Amschel kısa sürede bankaya ufaktan ortak da olur.[4]

Daha sonraları baba mesleğini devam ettirmek isteyen Mayer Amschel, Judenstrasse’deki dükkana geri döner, soyadı değişikliği de yine bu dönemde gerçekleşen bir hadise. Rothschild Hanedanlığı artık resmen başlamıştır. Hanedanlığın servetinin temeli ise Mayer Amschel Rothschild'in Oppenheimer Bankasında çalışırken beraber görevde bulunduğu General von Estorff'la olan yakın ilişkisine dayanmaktadır.[5]

Buradan sonra vites arttırıyorum ahali.

Rothschild, Hanau Prensi IX. William’ın(Almanya, İsveç ve Finlandiya’da hüküm sürmüş Hesse hanedanlığı) saltanatına bağlı olan bu generalin nadir bulunan paralarla ilgilendiğini keşfeder ve buradan yürümeye karar verir.[6] Değerli madeni paralar ve bibloları el altından gavur deyimiyle ‘’bargain’’(bizdeki kelepir) bir biçimde bulup getirerek saltanatın diğer etkili üyelerine de yaranıp onları etki altına alacaktır.

Bir gün Rothschild, Prens William’ın huzuruna çağrılır, Prens, Rothschild’den bazı madalyalar ve nadir bulunan madeni paralar satın alır. Bu, bir Rothschild’in devletin tepesiyle ilk temasıdır. Artık bu noktadan sonra tüm kapılar açılıverir beyimize. Bu ticareti diğer nüfuz sahibi insanlarla da sürdürür.

Rothschild Hess-Hanau hanedanlığına iyiden iyiye yanlamaya başlar. Hatta 21 Eylül 1769’da dükkanının önüne Hess-Hanau hamiliğinde bulunduğunu belirten bir tabela çakar.[7] Tabela’da altın harflerle şunlar yazmaktadır;

‘’MA Rothschild, Hanau Prensi William’ın huzur dolu yüceliği altında olmaya nail olmuştur’’

Yorumu sizlere bırakıyorum ahali. Ben yavşak diyerek açayım kapıyı gerisini yaratıcı küfürlerinizle siz tamamlayın.

1770’de Mayer Amschel Rothschild, Adam Weishaupt ile tanışır ve kısa sürede yakınlaşırlar. Bildiğiniz üzere Adam Weishaupt İlluminati örgütünün kurucusu kabul edilmektedir.[8] Rothschild aynı yıl, on yedi yaşındaki Gutele Schnaper ile evlenir ve bu evlilikten 5 erkek, 5 de kız çocukları olur. 
Oğulları Amschel Mayer, Salomon Mayer, Nathan Mayer, Kalmann(Karl) Mayer ve Joacob(James) Mayer Avrupa’nın farklı şehirlerine dağılırlar.[9]

  • Amschel Mayer – Frankfurt
  • Solomon Mayer – Viyana
  • Nathan Mayer – Londra(Ahali bu adama dikkat)
  • Kalmann(Karl) Mayer – Napoli
  • Jacob Mayer – Paris


Bu da şampiyonlar ligi kurası gibi oldu. Ölüm grubuna mı düştük olum bu ne?

Prens William, insan kaçakçılığı ile uğraşmaktadır, yani köle tüccarıdır. Bu işler için de baba Mayer Amschel Rothschild’i taşeron kullanmaktadır. Bu işten, Prens William’ın 200 milyon, Rothschild’in ise 3 milyon dolar kaldırdığı bilgisi kayıtlarda yer almaktadır.[10] Şimdi şunu iyi anlamak gerekir ki, bu paralar özellikle o dönemi düşündüğümüzde çok çok uçuk, astronomik meblağlardır. Hatta bugün bile öyledir lan.

Ancak Rothschild’in bugünkü Rothschild olması yolunda esas büyük sıçramayı, Londra’da faaliyet gösteren oğul Nathan Mayer Rothschild yapmıştır. Belçika’nın tepelerinde geçen meşhur Waterloo savaşı hikayesini ‘’DünyaSavaşları, Milliyetçilik ve İsrail’’ başlıklı yazımda anlatmıştım. Tekrar anlatmayacağım, bu olayı hala bilmeyen varsa oradan okusun beni uğraştırmasın.

Waterloo savaşı neticesinde, İngiltere merkez bankasının ve dolayısıyla ‘’Topraklarında Güneş Batmayan İmparatorluğun’’ ekonomisinin kontrolü Rothschild’e geçmiştir. Peki ya savaşı kaybeden ve ciddi ekonomik sıkıntı yaşayan Fransa?

Rothschild Fransa’yı da rahat bırakmıyor tabi ki. Birtakım krediler vererek orayı da kontrol altına almayı başarıyorlar. 1818 yılına gelindiğinde XVIII. Louis, tüm Fransız devlet tahvillerini toplamış olan Jacob ve Karl Rothschild’in kucağına düşmüş olur.[11] Fransa bugün dahi dünyanın en borçlu 4. ülkesidir. Bu bilgiyi Wikipedia’dan dahi teyit edebilirsiniz. Gerçi memlekette artık wikipedia’ya girmek dahi bir mesele ama neyse kaynatmayalım.

Artık bu noktadan itibaren Avrupa kıtasının hakimi Rothschildlerdir.

Bu arada Amschel Rothschild’in, Prens William’ın ayakçılığını yaptığı dönemden direkt Waterloo Savaşına atlamamın sebebi yazıyı fazla uzatmamaktı. Çünkü daha çok yolumuz var, ancak aradaki olayları ve detayları da merak edenler için kaynakçada bazı linkler verdim. Dileyenler oradan takip edebilirler.

Gelelim bugüne, bugün Türkiye’de faaliyet gösteren bankalardan; HSBC doğrudan, ING Bank Inter Alpha Bank Group aracılığıyla, Garanti Bankası Ferit Şahenk’in yakın zamanda yaptığı son satışlar sonucunda BBVA aracılığıyla, TEB ise BNP Paribas aracılığıyla Rothschild’e bağlıdır. Merkez Bankası’nın ise %15 hissesinin doğrudan İngiltere Merkez Bankasına ait olduğu yönünde de iddialar vardır.

Türkiye Cumhuriyeti ve Rothschild ilişkilerine tam gaz devam edelim;
  • ·         Türk Telekom’un özelleştirilmesine Rothschild Yatırım Bankacılığı aracılık etmiştir.
  • ·         Rothschild, Aycell ve Aria’nın birleşmesinde ve Telsim’in Vodafone’a satılmasında AKP’ye danışmanlık hizmeti vermiştir.
  • ·         Turkcell’in sahibi M.Emin Karaahmet’in Genel Enerji şirketinin, Barzani’nin petrol yatakları üzerinde yaptığı çalışmalardaki ortağı; yine Rothschild!
  • ·         TAV’ın Tunus’ta iki havaalanı projesi almasında iş yaptığı banka; Rothschild Yatırım Bankası!

2005-2006 dönemi için Rothschild’in Türkiye’yi ele geçirdiği zaman diyebiliriz aslında. Zira bu dönemde Türkiye’deki şirket birleşmelerinde danışmanlık hizmeti veren Rothschild Yatırım Bankası 15.3 MİLYAR EURO işlem yaparak 1. olmuştur. Rothschild’i takip edenler de yabancı olduğunuz isimler değil aslında; Citigroup ve Morgan![12]-[13]

Şimdi size biraz da Dr. Yılmaz Argüden’den bahsetmek istiyorum. Kendisi 2005’te Rothschild Yatırım Bankası Türkiye danışmanı, 2006’da Rothschild Türkiye temsilcisi, 2007’den beri ise Rothschild Türkiye yönetim kurulu başkanıdır.[14] Tüm bunları da kendi sitesinde baya güzel anlatmaktadır.[15] Gelin Yılmaz Argüden’i biraz daha yakından tanıyalım;
  • ·         RAND Corporation torna tezgahından geçmiş
  • ·         RAND Corporate School’da Strateji ve Siyaset doktorası yapmış
  • ·         Fullbright, NATO ve Eisenhower bursları almış
  • ·         RAND ve Dünya Bankasında çalışmış
  • ·         DAVOS Geleceğin 100 Küresel Lideri seçilmiş
  • ·         ‘’Keys to Governance Strategic Leadership for Quality Life’’ isimli İngilizce bir kitap yazmış

Yazdığı bu kitaba eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Coca-Cola CEO’su Muhtar Kent ve pek tabi ki RAND Corporation başkanı Jim Thompson birer ön söz yazmışlardır. Yılmaz Argüden’in TESEV ile de rabıtası vardır. TESEV’in küresel komplo ile bağlantıları için Mustafa Yıldırım’ın ‘’Sivil Örümceğin Ağında’’ kitabı mutlaka okunmalıdır. Lütfen bu meseleyi boşlamayın.

Ve ülkem… Çoktan değiştirilmiş, dönüştürülmüş, kapana kısılmış…

Rothschild bahsini de burada kapatıyorum ahali. Amerika’ya uzanacağız, Rockefeller’dan devam edeceğiz.

Rockefeller Hanedanlığı;
Şimdi baştan anlaşalım, burada ve buradan sonrasında , Rothschild’de yaptığımız gibi magazin muhabbetlerine pek girmeyeceğim. Zira hem toparlamak zor oluyor hem de zaten okumayı öyle pek seven bir millet değiliz yazıyı fazla dallandırıp budaklandırmayalım, işimize bakalım.

Bu hanedanın başlangıcı John Davison Rockefeller ile oluyor. John D. Rockefeller 1839 yılında New York’da doğmuştur. Ticaret hayatına komisyonculuk yaparak başlıyor, daha sonra madencilik ve çelik işleriyle falan uğraşıyor ta ki 1862’ye kadar. 1862’de Samuel Andrews diye bir herifle tanışıyor. Samuel Andrews, petrolü rafine etmenin daha iyi ve ucuz bir yolunu keşfetmiş bir kimyagerdi.[16] Rockefeller zaten daha bu tarihlerde dahi petrolün ileride değerleneceğini öngörmüş ve bu işe girmeye dünden niyetliydi. Mevcut şirketlerini satıp parasını bu işe bağlar ve 1863’de ilk petrol rafinerisini kurar.[17] 1870’e geldiğimizde ise kardeşi William Rockefeller'le Standard Oil Company’nin temelleri atılmıştır.

Buradan sonrası ise Godfather tadındadır ahali.  John Davison Rockefeller ilginç bir dönüşüm geçirmektedir. Komisyocu tüccardan, mafyatik bir petrol karteline dönüşmüştür.

Bu süreçte, rakip şirketlerin petrollerini taşımamaları için demiryollarına paralar yağdırmış, fiyat manipülasyonlarıyla rakip şirketleri batırmış. En nihayetinde hem demiryollarının sahibi olmuş hem de petrol piyasalarının tek hakimi olmuştur. Hatta bunları yaparken birkaç defa da suikast atlatmıştır.[18]

Ancak tüm bunlar sonucunda Rockefeller alemde kötü bir nam sahibi olmuş ve kamuoyu nezdinde bir imaj çalışması ihtiyacı doğmuştur. Bunun için gidilecek adres bellidir; Ivy Lee!

Ivy Lee’den daha önce ‘’20. YY'ın Mimarı Wall Street;Komünizm, SSCB, Nazizm ve Hitlerin Yükselişi’’ yazımda bahsetmiştim. Okuyun, okutun. Kendisi hem Sovyet Rusya hem de Nazi Almanya’sı için imaj çalışmalarında bulunmuştur. Ivy Lee 1927’de SSSCB’yi paklamak adına bir kitap yayınlamış, ardından da 1929’da Nazi Almanya’sının dinamosu olarak kabul edebileceğimiz, IG Farben’in halkla ilişkiler danışmanı olmuştur. Hatta Farben muhabbetinden epey başı ağrıyacak ABD’de ifade vermek durumunda kalacaktı.[19] Biz bunları kitaplarımızda anlattık hep.

SSCB üzerine yazdığı kitaba da şuradan ulaşabilirsiniz DEV HİZMET!; https://www.amazon.com/Ussr-Union-Socialist-Soviet-Republics/dp/B000X4023I

Bu imaj çalışmalarından epey iyi sonuçlar alınır, Rockefeller artık kamuoyunda muteber bir kişiliktir. Bazı yan kuruluşlarla da yerini sağlamlaştırmak istemektedir. Chicago Üniversitesi, Tıp Araştırma Enstitüsü, şu meşhur Rockefeller Center, EXXON-MOBIL, CHEVRON, CITI GROUP ve J.P.MORGAN-CHASE bu dönemde peyda olur.

Rockefeller Center ile ilgili bir parantez açmak istiyorum. Yapının inşa tarihi 1931, yani Amerika’da ortaya çıkıp daha sonra tüm dünyaya yayılmış olan meşhur ekonomik kriz, ‘’Büyük Buhran’’ yılları! Rockefeller bu dönemde böylesine bir yapı dikerek tüm dünyaya gövde gösterisi yapmıştır!

John Davison Rockefeller öldüğünden arkasında yaklaşık 915 Milyon $ gibi bir servet bırakmıştı. Şimdi bu rakamı günümüz enflasyonuyla falan oranladığımızda; bugünün 190 MİLYAR DOLAR’ı diyebiliriz.[20]

Rockefeller hanedanlığı ABD’de Neo-con diye tabir edilen politik güruh üzerinde son derece etkili olmuştur. Yazının buradan sonraki kısmında konsept değiştirerek, Neo-con başkanlar dönemleri üzerinden Rockefeller hanedanlığının nasıl hüküm sürdüğünü inceleyeceğiz.


Nixon ve Ford Dönemleri
Richard Milhous Nixon, 1969-1974 yılları arasında görev yapan 37. Amerika Birleşik Devletleri başkanıdır ayrıca 36. başkan Eissenhower’ın da yardımcılığını yapmıştı. Zaten ABD’de böyle bir gelenek de vardır, başkan yardımcıları sonraki dönemlerde ABD başkanı olarak sıklıkla karşımıza çıkmıştır.

Nixon döneminde, Federal bütçe yukarı fırlamış ve bütçe açığı sürekli artmıştır. Çünkü Neo-con olmak bunu gerektirir. Çevre koruma yasası gibi, yeni yükümlülükler getiren, anayasaya aykırı bazı yasalar çıkarılmış ve bu yasalarla özel mülkiyet hakkı iyiden iyiye kısıtlanmıştır. Hatta anayasanın ön gördüğü durumlarda tazminat dahi ödemeksizin özel mülklere el koyma imkanı getirilmişti.[22] Yani Amerikan halkının egemenlik haklarına ciddi bir saldırı söz konusudur.

Nixon kendine dış politika danışmanı olarak ise Henry Kissinger’i seçmişti. U.S. News & World Report dergisi bu olayı ‘’Kissinger, New York valisi Nelson Rockefeller’in tavsiyesi üzerine seçildi. Rockefeller, Kissinger’i ‘elimizdeki en akıllı adam’ olarak nitelemişti.’’[23] şeklinde okuyucularına aktarmıştı.

Aynı Richard Nixon 9 Temmuz 1947’de, yani henüz başkan olmamışken, temsilciler meclisinin ortak kararını açıklar;
‘’Kongrenin müşterek arzusu şudur ki ABD Başkanı, Birleşmiş Milletler tüzüğünün 109. Maddesi uyarınca derhal Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu çağırarak, BM’nin dünya çapında yetkili kılınması için bir karar alınmasını sağlamalıdır.’’[24] Bu talebin sebebi ise Filistin toprakları üzerinde bir BM taksim planı ortaya çıkarmaktı.

Şu meşhur görsele hepiniz en az bir defa denk gelmişsinizdir.



İşte tam olarak bunun olması için!

Gelelim bir sonraki başkan Gerald Ford’a! Ford döneminde de Kissinger yerini korumuş, Nelson Rockefeller ise ABD’nin ilk, seçimle gelmemiş başkan yardımcısı olarak tarihe geçmiştir.[25] Son olarak Gerald Ford’un bir CFR üyesi olduğunu söyleyip Carter dönemine geçeceğiz ancak onun öncesinde CFR’a bir parantez açmak istiyorum.

CFR, 21 Temmuz 1921'de New York'ta kuruldu. Kuruluşuna önayak olan adam; Walter Lippmann  daimi onursal başkanı ise yakın zamanda ölen David Rockefeller’di. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Walter Lippmann hiç öyle boş bir herif değil, ‘’stereotype’’ ve ‘’soğuk savaş’’ kelimelerini ilk kullanan, literatüre sokan kişidir kendisi.

Reklamların ardından devam ediyoruz.

Carter Dönemi
Jimmy Carter, 1976’da başkan olur ve ilk icraat olarak da Zbigniew Brzezinski’yi hem kendine dış politika baş danışmanı olarak seçer hem de Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı’na başkan olarak atar. Şimdi Brzezinski dedin mi orada bir durmak gerekir. Brzezinski’nin 1979’da Afganistan’da Taliban’a yaptığı konuşma için bir önceki yazıya(Politika Yapabilmek İçin BilinmesiGerekenler ve Sergilenmesi Gereken Duruş) göz atmanızda fayda var.

Brzezinski hem CFR üyesi, hem de David Rockefeller ile beraber Trilateral Komisyon’un ortak kurucularından biridir. Esasında Carter’ın kabinesi incelendiğinde en üst düzey mevkilerde göreve gelmiş 19 kişinin de Trilateral Komisyon üyesi olduğu gözlenmektedir.[26]

Esasında Carter’ın kendi de Georgia valisi olduğu dönemde Trilateral Komisyon kurucu üyeliğinde bulunmuş ve hatta Carter’ın başkanlığa yürüyüşü de 1976 yılında Londra'da, Lord Rothschild ve David Rockefeller ile gizlice buluştuğu esnada değerli büyüklerinin o yıl başkan adayı olması için "yeşil ışık" yakması sonucu olmuştu.[27]

Reagan Dönemi
Reagan dönemi günümüz AKP dönemiyle ciddi bir benzerlik taşımaktadır aslında. Nasıl mı?
Ronald Reagan 1980’de başkanlık için seçim kampanyalarını yürütürken kabinesine hiçbir CFR veya Trilateral Komisyon üyesini almayacağını meydanlarda haykırmıştı.[28] Ancak Amerikan halkı tabir yerindeyse yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu. Zira Reagan göreve geldiğinde ilk icraat olarak başkan yardımcılığına George Bush’u getirmiştir. George Bush ise aynı anda Bones & Skulls, Trilateral Komisyon ve CFR üyeliği bulunan[29] tabir yerindeyse triple-double yapmış bir şahsiyetti, şeytanın yeminli neferiydi.

Bush Ayrıca Rockefeller’in ZPG(Zero Population Growth)’si için de önemli bir isimdi.[30] 
Çok kısa ZPG’den bahsetmek istiyorum. ZPG yani Türkçesi ile ‘’Sıfır Nüfus Artışı’’ dünya nüfusunu azaltmayı amaçlayan ve çocuk aldırma programlarını destekleyen bir örgüttür.[31] Tanıdık geldi mi? Georgia Guide Stones emir 1!(bknz.  İnsanlığınRehber(!) Taşları ve Dünya Nüfusunu Azaltma Politikası)

Ronald Reagan, hemen hemen kabinedeki her mevkiye Rockefeller hanedanlığının Yeni Dünya Düzeni taraftarı mensuplarından birini atamıştı. Ticaret Bakanı, Dışişleri Bakanı, Hazine Bakanı, Savunma Bakanı ve Merkezi Haberalma Teşkilatı başkanı, CFR ve Trilateral Komisyon üyesiydiler.[32]

Bush-Clinton-Bush Dönemi
Burada bir hata yok, evet bilerek, isteyerek, kasten Bush-Clinton-Bush dönemleri yerine, dönemi yazdım. Zira bu üç dönem birbirinin tıpa tıp aynısıdır. Bill Clinton ABD’de, baba ve oğul Bush arası dönemi idare etmiş bir adamdır. Tıpkı sezon ortasında hocayı kovup sezonu yardımcı antrenöre bitirten futbol takımlarının durumu gibi.






Bush dönemi bazı şeylerin zirve yaptığı dönemdir. Misal şu videoda George H. W. Bush 11 Eylül 1991’de Yeni Dünya Düzeni ile ilgili planlardan bahsediyor, videonun ikinci kısmına geldiğimizde ise tarih 12 Eylül 2001’dir yani 11 Eylül hadisesinin ertesi günü, Senatör Gary Hart(ki CFR üyesidir) Yeni Dünya Düzeninin başladığını duyurmaktadır. Bush dönemi Yeni Dünya Düzeni için oldukça önemli bir dönemdir. Zira baba Bush’un görevde olduğu dönemde SSCB yıkılmıştır ve ABD’ye yeni bir düşman gerekmektedir. Bu yeni düşman da şüphesiz ki; İslam olacaktır. Bu düşmanlığın başlaması için de tıpkı Pearl Harbour gibi bir olay gerekmekteydi. Olayı hepiniz biliyorsunuz; 11 EYLÜL!

ABD, birinci dünya savaşı sonrasında dünya siyasetinde aktif politikalar izlemeye başlamıştır. Önce Bolşevikleri finanse ederek, SSCB’yi kurdurmuş, ardından da Nazileri finanse etmişlerdir.(bknz; 20. YY'ın Mimarı Wall Street; Komünizm, SSCB, Nazizm ve Hitlerin Yükselişi) İkinci dünya savaşında Nazilerle, ikinci dünya savaşı sonrası, soğuk savaş sürecinde de Sovyetlerle savaşmışlardır.
Kendi elleriyle yarattıkları düşmanlarla!

ABD var olabilmek için her daim bir düşmana ihtiyaç duymuştur. Sovyetlerle giriştikleri mücadelede de Ortadoğu’daki İslami grupları(Taliban, El-Kaide) finanse etmişlerdi. Ee Sovyetler yıkılınca da yine kendi yarattıkları düşmanla savaşmaları icap edecekti. Bu yeni savaşın santrasını da Bush yapmıştır.

Bush dönemi 11 Eylül’ün getirdiği kamuoyu algısı sebebiyle ‘’demokratik bir diktatörlüğe’’ dönüşmüştür esasında. ''Demokratik diktatörlük ne olum'' dediğinizi duyar gibiyim ama vallahi Walter Lippmann gibi literatüre yeni bir kelime sokmak gibi bir niyetim yok. Bu dönemi demokratik diktatörlük olarak tanımladım, çünkü Bush ‘’cumhuriyetçi’’ çizginin politikacısı olmasına karşın CIA, FBI, BATF ve FEMA gibi kurumlara yasaları dahi askıya alabilecek geniş yetkiler vermiştir. Bunlardan özellikle FEMA’ya dikkat çekmek istiyorum ahali. FEMA yani Federal Acil Durum Yönetim Kurumu, hesapta afetlere müdahalede koordinasyonu sağlamak amacıyla kurulmuş çok geniş yetkileri ve milyonlarca dolarlık bütçesi olan bir kurum. Spekülasyonların kaynağı ise FEMA’nın kurmuş olduğu ve boş bekletilen toplama kampları.  Neyse boş verin şimdi FEMA’yı bu konuda elde somut bir şey olmadığı için bir şey söylemek istemiyorum.

Bush’un akıl almaz kişililerle kan bağı bulunmaktadır ve kesinlikle rastgele seçilmiş bir adam değildir.
Amerika’nın meşhur televizyonlarından CBS’in hazırladığı şu videoya bir göz atın derim;






Biraz da Clinton diyelim. Clinton güya demokrattı, cumhuriyetçi değildi ancak ne politikaları ne de kadroları cumhuriyetçi Bush’dan farklı değildi. Clinton’ın 19 kabine görevlisinden 17'si Trilateral Komisyon ve CFR üyesiydi ve Clinton'ın kendisi Bilderbeg üyesidir.[33]

Yani diyeceğim odur ki, Rockefeller’in domine ettiği Amerikan siyasetinde cumhuriyetçi ve demokrat gibi bir ayrımdan bahsetmek mümkün değildir. Bunlar palavradır, birbiriyle çatışır görünen hizipler benzer politikalar izlemeye devam eder. 

Çünkü Hegelist mantık bunu gerektirir; Tez+Antitez=Sentez.

Hanedanlar hakimiyetinde başı çeken iki kutup Rothschild ve Rockefeller’lar dışında bunlara kıyasla nispeten daha küçük ancak yine de hatırı sayılır bir sermayeyi ve gücü kontrol eden Habsburg(Avusturya-Macaristan merkezli olmak üzere kıta Avrupa’sı), Bronfman(Kanada), Warburg(ABD ve Almanya yoğunlukta olmak üzere dağınık) ve Agnelli(İtalya) gibi diğer bazı hanedanlıklar da bulunmaktadır. Bunlar, Habsburg’ları hariç tutarak söylüyorum, tek başlarına bir ideolojinin temsilciliğini yapmamakta, genel itibariyle Siyonist ve Evanjelik dünya hakimiyeti emeli için yapılan çalışmaları desteklemektedirler. Bu insanların vatanı, milleti, dini, hiçbir aidiyeti yoktur sadece kendi ailelerinin çıkarları vardır.

Misal, Paul Warburg FED(ABD Merkez Bankası) kanununu kaleme alan kişi iken, Paul Warburg’un oğlu James P. Warburg LSD(Lijerjik Asidin Dietilamid)’yi geliştiren kişi, yine Paul Warburg’un yeğeni Max Warburg ise Hitler’i finanse edenlerden biri olmuş ve Politik Araştırmalar Enstitüsü’nü uyuşturucu hapların kullanımını teşvik projesine yönlendirmişti.[34]

Hayat işte. Ailenin bir ferdi ABD’nin üst mercilerinde görev alırken diğer bir ferdi ise Almanya’da kafaya oynuyor. ABD ve Almanya’nın ikinci dünya savaşında birbirleriyle savaştığını hatırlatmama gerek yok sanırım?

Biraz da Bronfman konuşup yazıyı yavaştan bitirmek istiyorum. Bronfmanlar da ciddi bir sermayeye hükmediyorlar. Edgar Bronfman Sr. uluslararası dev bir içki şirketi olan Seagram Co. Ltd’nin hem yönetim kurulu başkanlığını hem de CEO’luğunu yapmıştır. Ayrıca oğul Edgar Jr. ve Edgar Sr.’ın kardeşi Charles da meşhur Dupont’un %26 hissesini ve medya devi Time-Warner'in büyük bir kısmını elinde bulundurmaktadır.[35]

Ayrıca, 2013’de ölen Edgar Bronfman Sr. CFR üyesiydi[36] ve 1979-2007 yılları arasında da WJC(Dünya Yahudi Kongresi)’ye başkanlık etmiştir.[37]

Peki bitti mi? Hayır, Edgar Bronfman Sr. iş adamı kimliği dışında yazarlığı da olan bir dayıydı. Genel itibariyle Yahudi propagandası ve Yahudileri eyleme teşvik eden kitaplar yazmıştır.[38] Kitaplarına kaynakçadaki 38 numaralı bağlantıdan ulaşabilirsiniz, inceleyin derim açıkçası.

Açıkçası bu kısmı daha fazla da uzatmak istemiyorum ahali, zira bunları buraya çarşaf çarşaf sermek de marifet değil. Bir yerden sonra artık bir adım ötesine geçmek gerekiyor.
Ben istiyorum ki, gerek politika üretirken olsun, gerek olaylara yaklaşırken, anlamaya çalışırken olsun bunları göz önünde bulundurarak değerlendirme yapalım. Bunlar göz ardı edilmeden isabetli ve tam bağımsız politikalar üretelim.

Tüm bu saydıklarımın gerçekleşebilmesi için ise öncelikle olabildiğince çok okumak ve öğrenmek gerekiyor.

Lütfen okuyun.

Yeni yılınızı tebrik ederim.

Selametle…

------------------------------------------------------------------------------------------


[3] Agy
[4] Agy
[5] Agy
[10] The Rothschilds, Fawcett Crest, 1961
[11] Yahudi Ansiklopedisi, 1905
[17] agy
[18] Chernow, Ron. Titan: The Life of John D. Rockefeller, Sr. Warner Books
[20] Chernow, Ron. Titan: The Life of John D. Rockefeller, Sr. Warner Books
[22] İlluminati, Entrika Çemberi – Texe Marrs, Timaş Yayınları, 2016
[23] U.S. News & World Report Kasım 1971
[24] Dennis L. Cudy, Presiden; Clinton Will Continue the New World Order (Oklahoma City,1993)
[25] İlluminati, Entrika Çemberi – Texe Marrs, Timaş Yayınları, 2016
[26] Gary Allen, Say No to the New World Order
[27] Laurence Stern, Washington Post, 8 Mayıs 1976.
[28] İlluminati, Entrika Çemberi – Texe Marrs, Timaş Yayınları, 2016
[29] age
[30] Dark Majesty:The Secret Brotherhood and the magic of a Thousand Points of Light (Austin Texas,living truth Publishers,1992)
[34] Sivil Örümceğin Ağında – Mustafa Yıldırım
[35] Dennis L. Cuddy ve Roberl Henry Goldsborough, The Network of Power (Baltimore, Maryland: The American Research Foundation, 1993)
[36] Lawrence Patterson, Criminal Politics, 31 Temmuz 1995
[37] https://www.worldjewishcongress.org/en/about/history
[38] https://www.google.com.tr/search?safe=off&biw=1366&bih=588&q=edgar+bronfman+sr.+kitaplar&stick=H4sIAAAAAAAAAONgFuLUz9U3MKzMqKhSQjC1pLKTrfST8vOz9RNLSzLyi6xA7GKF_LycSgDD3CgKNAAAAA&sa=X&ved=0ahUKEwjY0e651LLYAhWGYlAKHYGZBfoQMQjCASgAMBg

8 Ocak 2017 Pazar

Politika Yapabilmek İçin Bilinmesi Gerekenler ve Sergilenmesi Gereken Duruş


Selam ahali, ‘’Siyonizm öyle ustadır ki ‘ben mi, ben hiç Siyonizm’e hizmet eder miyim?’ dedirte dedirte insanlara kendi ordusunda askerlik yaptırır.’’ Bu sözler Necmettin Erbakan’a ait.[1] Erbakan bu sözleri AKP ve AKP destekçileri için söylemiştir.

Esasında birçok farklı kesimden insan bu toplumu uyardı ama hepsi bir şekilde kulp takılarak itibarsızlaştırıldı, söyledikleri kulak ardı edildi.

Türk Einstein olarak bilinen rekor sayılabilecek bir yaşta profesör olmayı başarmış[2] Oktay Sinanoğlu’nun adı deli profesöre çıktı bu ülkede.

Neden? 

Çünkü kendisi; ‘’Yabancı dilde eğitim adı altında çocuklara tarzanca öğretiliyor. Yabancı dilde eğitim veren okullar batının Türkiye'yi ele geçirme planlarının bir parçasıdır.’’, ‘’ Batı bugün geldiği noktayı haçlı seferleri sırasında İslam kültüründen öğrendiklerine borçludur’’ gibi cümleler sarf etmiş ve ‘’Bye Bye Türkçe’’, ‘’Çökmeden’’, ‘’Ne yapmalı?’’ gibi kitaplar yazmıştır. Hal böyle olunca ‘’Türk Einstein’’ gider, ‘’deli profesör’’ gelir.

Ondan sonra Nihat Genç vardı, Banu Avar vardı bu insanlar 60 yaşlarında hala bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar, kitap yazıyorlar, kimsenin ismini bile duymadığı kanallarda televizyon programlarına çıkıyorlar. Küresel güçler bu coğrafyada nasıl at koşturuyor insanların kafasına vura vura bıkmadan usanmadan anlatıyorlar ama karşılığında ise ulusalcı, Kemalist, Avrasyacı, komplocu diye etiketleniyorlar.

Ulan hadi bu insanlar aşırı ulusalcılıktan falan böyle konuşuyorlar diyelim. Bambaşka bir kesimden Necmettin Erbakan çıktı, bu işe yıllarını verdi siz onu da dinlemediniz ki.

5 yıllık İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünü 3,5 senede bitirdi ve rekor hala kendisindedir. Adam önce fizikçi, mühendis kimliğiyle mücadele etti. ‘’Bu ithal ettiğimiz makineleri kendimiz de üretebiliriz etmeyin eylemeyin’’ dedi. Kimseye derdini anlatamadı. Sahaya indi, politikacı oldu orada devam etti mücadelesine. Türkiye Siyonizm’i ilk defa Erbakan’dan duydu ama kulaklarını tıkadı. Erbakan’ı 28 Şubat Masonik darbesine kurban verdi, şeriatçı diye yaftaladı, ‘’kayıp altınları, trilyonları var’’ diye itibarsızlaştırdı.

Ancak şeriatçı diye yaftaladıkları Erbakan Mustafa Kemal Atatürk’ü belki de en iyi anlamış olan politikacıydı;







Peki, bu insanların derdi neydi?

Bugün insanlığın en temel hak ve hürriyetleri saldırı altında, yaşama hakkını başa koyarak aklınıza gelebilecek her şeyi katabilirsiniz bunun içine, hepsinde gözü olan insanlar var. Tek dünya devletini kurmak isteyen bir güruh var. Şu an için ise bu hedefe en yakın olan, bu iş için imkanları en geniş olan ve ciddiye alınması gereken iki ideoloji var. Bunlar; Siyonizm ve Evanjelizm’dir
.
Öncelikle bu iki kavramı çok iyi oturtmamız gerekiyor zira bu kavramları iyi bir şekilde bilmeden politika yapılmaz, yapılırsa bunun adı politika olmaz siyaset olur, uşaklık olur. Hele de Türkiye gibi bir coğrafyada yaşıyorsan bunları mutlaka bileceksin.

Siyonizm Yahudi temelli bir ideolojidir, Tevrat ve Talmud öğretilerinden beslenir. İsmini ise Kudüs’te bulunan ‘Sion‘ tepesinden almaktadır. Düşünce olarak Sion tepesine geri dönüşü ifade etmektedir. Özetle, tüm Yahudileri, ‘’Ârz-ı Mev’ud’’da (Vâdedilmiş topraklar) bir araya getirmek, daha sonrasında Süleyman Tapınağını Sion tepesine tekrar inşa ederek, Yahudileri tüm insanlığa efendi kılmaktır Siyonizm. Şimdi biraz Ar-ı Mev’ud kavramını incelemekte fayda var;
 “O gün RAB Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları (...) senin zürriyetine vereceğim.”[3]

Okullarda öğretilen coğrafya dersi Karadeniz’de dağların denize paralel uzanmasından ibaret olduğu için bahsi geçen coğrafya zihinlerde tam olarak canlanmayabilir, aşağıdaki haritada taranmış bölge vaat edilmiş toprakları işaret eder.





Bu harita direkt olarak Theodor Herzl’in haritasıdır.[4]

Bakın bu sınırlar dönem insanın algısına göre neredeyse bütün dünya demektir. Bu da Siyonizm’i direkt olarak dünya hakimiyeti hedefleyen bir ideoloji haline getirir. Zaten 1897’deki Birinci Siyonist Kongre’den tutun oradan Balfour Deklerasyonuna oradan da İsrail’in kuruluşuna ve sonraki süreçlere, diaspora teşkilatlarına(ADL, AJC vs.), bunların aldıkları kararlara ve faaliyetlere baktığımız zaman bunu net bir biçimde görüyoruz. Mesela bunlardan en basiti olan Yesha Council’e bi’ bakalım;




Yesha Council görevi Vikipedi sayfalarına Siyonist filtre uygulamak olan bir kurum.[5] Vikipedi’de antisiyonist bir içerik yayınlandığı an müdahale edip yayından kaldırtıyorlar.





Bu kadar basit bir olay için bile böylesi bir teşkilatlanmaya giden bir ideolojinin ciddiyetini sorgulamayalım isterseniz.

İşin daha çetrefilli hale geldiği bir teşkilata geçelim mi?







ADL deyince hepinizin aklına giyim mağazası geliyor olabilir ancak dünyanın öbür ucunda çok daha farklı şeyler dönüyor. ADL(Anti-Defamation League) yani ‘’İftira ve Karalama ile Mücadele Birliği’’, 1913 yılında B'nai B'rith(Ahitin Çocukları) tarafından ABD'de kurulan Siyonist bir teşkilattır. Kuruluş senedinde açıklanan amaçları, " Yahudi toplumuna karşı yapılan karalamaları durdurmak, karalama sebeplerine ve inanışlarına itiraz etmek ve gerekiyorsa karalama eylemlerini kanun önüne getirmektir."[6]

Noam Chomsky 1989’da bu örgütü İsrail politikalarının savunuculuğunu yapmak adına asıl odak noktaları olan sivil(Yahudi) haklarını koruma amaçlarından sapmış olmakla suçlamıştır.[7] Bakın Noam Chomsky son derece delikanlı bir abimizdir aleme racon getirmiştir, sırf onun bu çıkışı bile burada bi’ boklar döndüğünün, ADL’nin masum bir etnik hak savunucusu örgüt olmadığının kanıtıdır aslında da insanların bazı şeyleri kabul etmesi oldukça zor olduğu için bu konuyu burada kapatmayacağım.

1987 ile 2014 yılları arasında bu teşkilatın başkanlığını Abraham Foxman yürütmüştür, yerine ise 2014’te Jonathan Greenblatt gelmiştir.[8] Biz esasında Abraham Foxman’ı oldukça iyi tanıyoruz, tanımalıyız da zaten, zira kendisinin ‘’bizimkilerle’’ arası baya iyidir. Bu konuya daha önce ‘’ Küresel Gücün Türkiye Aktörleri; Sabetaylık, Masonluk, CFR ve Bilderberg’’ başlıklı yazımda değinmiştim yine değiniyorum.[9]



Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 2005 yılında ADL’den hatta bizzat Abraham Foxman’ın elinden bir ödül almıştır.[10]





Bakın Abraham Foxman’ın yanında bu kez kim var? Fethullah mı la o? Yemin ediyorum ben 10 senelik arkadaşımla bile böyle samimi poz vermemişimdir.

Velhasıl kelam 15 senedir Siyonistlerle epey içli dışlı olan bir iktidar var başımızda. Bir de bunlara sorsan ‘’Reis(!)’’ Siyonizm’le savaşıyordur. Ya bir de işin ilginci toplumun bazı cenahlarından yükselen ‘’hadi çarp şu ödülü suratlarına’’ çıkışları hiç kaile bile alınmadı, adam bir açıklama bile yapma gereği duymadı lan! Gerçi niye duysun ki adamda öyle bir taban var ki hepsi ‘’Banker Bilo’’ anasını satayım.

Yaptım ama sor bakayım niye yaptım?





ADL’ye bir daha geri dönmeyeceğim ama ADL’yi açıklarken bahsi geçmişti biraz da B'nai B'rith konuştuktan sonra Siyonizm bahsini yavaştan kapatıp Evanjelizm’e doğru kaykılmak istiyorum.







B'nai B'rith Siyonizm’in en tepe noktasında yer alan teşkilattır. Dünyanın bilinen en eski Yahudi organizasyonudur. 1843 yılında kurulmuştur. Bunlar Wiki bilgileriydi. Şimdi gelelim esas meseleye.
B'nai B'rith dünya çapındaki tüm Siyonist organizasyonların bağlı bulunduğu koordine merkezidir. ADL, AJC, AIPAC, JFL, JINSA, NJC, Yesha Council, ve MOSSAD gibi aklınıza gelebilecek tüm organizasyonlar buraya bağlıdır. Ayrıca George Soros gibi Rockefeller ve Rothschild Hanedanlıkları gibi güçlü Siyonistlerin kurdukları vakıfların da B'nai B'rith ile dirsek temasında hatta çok daha derin temaslarda bulunduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.

Ya şimdi ben bir şey sormak istiyorum; hem Antisiyonist Necmettin Erbakan’ın öğrencisi olacaksınız hem de 2011 yılında Sarkozy’nin ‘’Haçlı Seferi’’ dediği[11] Libya operasyonuna katılacaksınız –ki bu uluslararası operasyonu komuta eden geminin adı Andrea Doria’dır. Malum Andrea Doria 1538 yılında Preveze’de Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasıyla çarpışan Haçlı amiralidir.- bunun üzerine yetmezmişçesine bir de BOP eşbaşkanı olacaksınız;






Tüm bunlar nasıl oluyor ya? Bu gaflet olarak mı dalalet olarak mı yoksa ihanet olarak mı değerlendirilmelidir? Bu sorunun cevabı milletin/halkın(şu kelimelere de anlam yüklemeyin olum) vicdanlarında cevap bulacaktır. Ancak şunu da belirtmeden edemeyeceğim malum kadronun Necmettin Erbakan’ın yanında yıllarca gezip de Siyonizm’den haberdar olmaması mümkün değildir. Yani bu sefer ‘’kandırıldık’’ geçerli bir bahane olmayacaktır.

Siyonizm konusunu burada kapatıyorum ikinci elementimiz olan Evanjelizm’i inceleyeceğiz.

Evanjelizm esasında hayli ilginç bir inanç, her ne kadar Hıristiyan temelli bir ideoloji(inanç sistemi veya mezhep de denebilir) olsa da düşünce olarak Kitab-ı Mukaddes'e geri dönüşü ifade etmektedir. Yani Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerine ek olarak Eski Ahit’e(Tevrat ve Zebur) inanmaktadırlar. Evanjelikler, ABD'yi kuran ve aşırı tutucu olarak bilinen Protestan mezhebi Püritenler'in devamıdır. ABD’de ‘’WASP’’ denen bir ideal toplum(ideal Amerikalı) tanımı vardır, WASP’in açılımı; White, Anglo-Sakson, Protestan’dır.

Şimdi kafanızda bir resmin oluştuğunu düşünüyorum. Evet, neo-con diye tabir edebileceğimiz Reagan, Carter, Bush bunların hepsi Evanjeliktir. Gelelim şimdi Evanjelizm’i ‘’ilginç bir inanç’’ yapan şeylere;
Evanjelikler Siyonist Hıristiyanlar olarak da bilinmektedirler zira kendileri Eski Ahit'in; Yahudilerin ‘tanrının seçilmiş halkı’ olduğu, kutsal toprakların Yahudilerin malı olduğu, Süleyman tapınağının yeniden inşa edileceği, Yahudilerin Mesih’in gelişi ile birlikte bir dünya egemenliğine ulaşacakları gibi kehanetlerini tamamen kabul ederler. Bu konuda kendilerine düşen en büyük görevin ise Yahudiler’e destek olmak olduğuna inanırlar.

Şimdi buraya kadar Siyonist.

Yahudilere destek oluyorlar çünkü bu kötü bir şey. Siyonizm dünyaya hakim olursa kötülük hüküm sürecek ve İsa Mesih’in gelmesi için ortam hazırlanmış olacak zira artık dünyaya bir müdahale gerekmektedir. Bir nevi tanrıyı kıyamete zorlamak denebilir. Tüm bunların sonunda bugünkü İsrail sınırlarında yer alan Megido tepesinde meşhur Armageddon savaşı gerçekleşecek bunun sonucunda Hıristiyanlar ve İsa Mesih’e iman etmiş olan 144.000 Yahudi cennette barış içinde yaşayacaktır.[12]

Buradan itibaren ise Hıristiyan.

Evet, bu çizgi film senaryosu gibi olan şeye harbi harbi inanıyorlar. İnanmakla da yetinmeyip bunun için mücadele ediyorlar. Bu uğurda çok büyük bir finansal gücü, Trilateral Komisyonu(bknz; 20. YY'ın Mimarı Wall Street; Komünizm, SSCB, Nazizm ve Hitlerin Yükselişi[13]), Bones and Skulls’u, CIA’i, Pentagon’u ellerinde tutuyorlar.

Yukarıda bir yerde Siyonizm bilmeden, Evanjelizm bilmeden politika yapamazsınız demiştim, görüyor musunuz şimdi bunları bilmenin önemi. Esasında bunların ‘’Vatandaşlık Bilinci’’ gibi bir ders adı altında ilköğretimden itibaren okullarda zorunlu ders olarak gösterilmesi gerekiyor. Şayet bunlar bilinmediği sürece Siyonist uşağı iktidarlar tarafından yönetilmeye mahkum olacağız.

Siyonizm bilmeden, Evanjelizm bilmeden küresel politikayı anlamaya çalışırsan ABD’nin 11 Eylül’den sonraki saldırgan tutumunu ancak ‘’yav canım işte petrol’’ diye açıklayabilirsin. Aynen kral, petrol.

ABD’nin dış politikası dünyayı kıyamete sürüklemeyi kendine gaye edinmiş Evanjelizm tarafından şekillendirilmektedir. Adam bu uğurda ne ikiz kuleleri patlatmaktan çekinir, ne kayıtsız şartsız İsrail katliamlarını desteklemekten çekinir ne de El Kaide, Taliban veya IŞİD gibi terörist gruplara yardım ve yataklıktan çekinir.

Bu videoda ABD’li politikacı Zbingiew Brzezinski’nin 1979’da Taliban’a yaptığı konuşmayı göreceksiniz, şehadet parmağı kaldırmaktan dahi geri durmuyor;
  





Brzezinski 1973-1976 yılları arasında Trilateral Komisyon’da, 1972-1977 yılları arasında CFR’da yöneticilik, 1977-1981 yılları arasında ise Jimmy Carter'ın Ulusal Güvenlik yardımcılığını yapmış, 2007’de de Obama’nın seçim kampanyasında önemli rol oynamış ve adaylığını desteklemiş son derece kariyerli bir abimizdir.[14]

Tekrar videoya dönecek olursak hani konuşanın Brzezinski olduğunu bilmesek, Yaser Arafat, Ayetullah Humeyni, Ebu Bekir El Bağdadi falan sanacağız. Bir de bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum bu konuşmanın yapıldığı yıl; 1979! Yani daha İslam’i terörün(bu da ne kadar çirkin bir kelime oldu böyle, yemin ederim içim acıdı söylerken) tohumlarının yeni yeni atıldığı dönemler. Eee malum artık Komünizm son demlerini yaşıyordu kıyamete koşar adım giden dünyaya yeni bir düşman lazımdı. Bunu da Brzezsinski halledivermişti sağolsun!

Bakın şu an bir savaşın içerisindeyiz ve bu savaş İslam ile Siyonizm savaşı değil, Türklük ve Siyonizm savaşı da değil, Evanjelizm&Siyonizm ittifakına karşı ‘’İNSANLIK’’ savaşıdır. Bizim bu yolda aklı başında Yahudi’ye de ihtiyacımız var, aklı başında Hıristiyan’a da, Amerikalıya da. Bizim tüm bu kanlı ellere karşı almamız gereken pozisyon budur.

Akıl ve gönül sahibi[15] insanlara selam olsun!

Hadi selametle… 
----------------------------------------------------------------------------------------------------------

[3] Tevrat Tekvin Bab 15
[4] Complete Diaries, Vol.II, Theodor Herzl
[12] Evanjelizm; Tanrıyı Kıyamete Zorlamak – Ramazan Kurtoğlu
[15] Zümer Suresi 18. Ayet