28 Ocak 2015 Çarşamba

Ruslar'ın Ruh Kopyalama Safsatası

Selam ahali, dünya üzerinde hakimiyet hedefleyen güruhun bunca imkana sahip olmasının yanı sıra ne kadar aptal olduğunu, bizden hiçbir artıları olmamakla beraber eksilerinin bile bulunabileceğini genel olarak her yazımda sonlara sıkıştırıyorum. Bu yazıda ise bu olayın somut bir örneğini gözler önüne sermeyi hedefliyorum.

Öncelikle şunu bi’ oturtalım ölüm hadisesi beden iflas ettiği için ruhun bedenden ayrılması değildir hatta tam tersidir, ruh ayrıldığı için kalp durur ve diğer organlar da faaliyetlerine son verir.
Ancak bunu idrak edememiş bazı güruhlar ruhu algılayıp, transfer etmeyi de içeren bir takım araştırmalar yapmaya başladı. Bu yazıdaki konu mankenimiz ise RUSSIA 2045 projesi olacak. Şimdi bu uzun girizgâhın ardından konuya serbest stil dalış yapabiliriz. Nedir bu RUSSIA 2045?;

Öncelikle bu araştırmayı yürüten Rus bilim adamları(!) ruhun bir enerji olduğuna inanıyorlar ve bu projedeki amaç ruhu sağlıklı bir bedene transfer edip ölümsüzlüğü bulmak.

Bir saniye;

AHAHAHAHAHAHA

Tamam sakinim.

Bu projeyi yürüten ‘’Ölümsüzlük Şirketi(!)’’nin başkanı Dimitri Istkov’un Hürriyet gazetesinden Nerdun Hacıoğlu ile bir röportajı var. İsteyenler onu okuyabilir ancak bence kesinlikle gerek yok zira anlattıkları kelimenin tam anlamıyla;

Zırva…

Ama size bu röportajın kısa bir özetini geçeceğim yine de.

Istkov eskiden ortalama 40 yıl olan insan ömrü tıbbi çalışmalar ile 80 yıla kadar uzatıldı gelecekte de bi’ 10-20 yıl daha uzayacaktır ancak tıbben ölümsüzlükten bahsedemeyiz, RUSSIA-2045 projesi tıptan farklı bir yol izleyecek tüm projelerden farklı olacak, neşter ve kan söz konusu bile olmayacak ruha cyborg ve sibernetik teknoloji ile ulaşılacak falan feşmekân zırvalıyor.

Başını Vyaçeslav Ryabinin ve Dr. Aleksander Bolonkin gibi isimlerin çektiği 25 kişilik bir bilim adamı(!) kadrosu bu 4 ayaktan oluşan projeyi yürütüyor. Peki nedir bu 4 ayak?

  • 2015; İnsan beyninin gönderdiği sinyallerle kontrol edilebilen biyonik vücutlar ortaya çıkarılacak. Buna da Avatar ismi verilecek.
  • 2020; Avatar adı verilen yapay(biyonik) bedene ölümcül bir hastanın beyninin gönüllü olarak aktarım deneyi yapılacak.
  • 2030; Beynin kopyalanması(?) mümkün olacak ruhu içinde gizlediği sanılan beyin(??) tamamen sayısal data bilgilerine(???) dönüştürülecek.
  • 2045; İlk e-İnsan yaratılacak

Bakın şu an 2015 yılındayız yani 30 sene var daha bu projenin son ayağına ve ben 30 sene evvelden şunu söyleyebilirim ki bir arpa boyu ilerleme yakalayamayacaklar. Bu işin ne bilimsel ne de başka bir temelle açıklaması olamaz düpedüz kepazeliktir soytarılıktır.

Böylesine gereksiz, desteksiz, temelsiz bir icraattan size bahsetmiş olmamdaki tek amaç karşımızda olan güruhun aptallığını afişe etmektir.

Bu yüzden kendine güveneceksin arkadaşım. ‘’Dünyayı ben mi kurtaracağım’’  kafasından bir an önce sıyrılmak gerek. Evet lan sen kurtaracaksın, ben kurtaracağım akıl ve mantık sahibi olan herkes yapabilir bunu. Yeter ki kraldan çok kralcı ve bazı şeyleri televizyon ekranında yahut gazetelerde görmedikçe onu kabul etmeye cesareti olmayan sığırlardan olmayın ve unutmayın ki bir şeyin doğruluğu ona inanan insan sayısına paralele gelişen bir olgu değildir. Sen ister kabul et ister etme doğru doğrudur paşam.

Allah Kur’an’ın muhtelif yerlerinde ‘’insanların çoğu kafirdir’’ der. Bu ne demektir biliyor musun? Kafir gerçeğin üzerini örten demektir. İnsanların tarih boyunca bazı doğruları olmuştur ancak insanların kabullerinin hakikat üzerinde zerre kadar tesiri yoktur.

Galilei, vakt-i zamanında dünya yuvarlaktır dediği için Engizisyon Mahkemesinde yargılanmıştır. Çünkü o zamanın insanlarının kendilerine göre ‘’doğru’’ları vardı ve dünyanın yuvarlak olmadığı kabul edilmişti. 

Mesela Plüton 10 sene önce liselere giriş sınavına hazırlanana bir çocuk için gezegendir geçen sene hazırlanan çocuk için ise değildir ve yakın zamanda Plüton tekrar gezegen olarak kabul edilmiştir yani bu sene sınava girecek olan çocuk için yine gezegendir. Peki bu zaman zarfında Plüton mu değişti yoksa insanların ‘’doğru’’ları mı?

İnsan bu kadar kararsız, bu kadar değişken iken hala bu görelik esasları doğru olarak kabul ediliyor arkadaşım. Şimdi bir soru soracağım;

Ya insanlar yanılıyorsa?

İşte bu yüzdendir ki etiketlere taam etmemek gerek. Rus bilim adamıymış al işte görüyorsun Rus bilim adamı(!) ne ile uğraşıyor.


Hadi selametle… 

15 Ocak 2015 Perşembe

Kelimeler ve Kavramlar

Selam ahali,  insan kelimeler olmadan düşünemez. Kelimeler ve ifade ettikleri anlamlar düşünce yapılarının, ideolojilerin, hayat görüşlerinin ve hatta inanç sistemlerinin oluşmasında ve şekillenmesinde fazlasıyla etkilidir.

İnsanların veya toplumların fikirlerini asla doğrudan değiştiremezsiniz çünkü savunduğu bir fikri, bir antitezi vardır, karşı çıkar muhalefet eder. Etki tepki meselesidir bu. İşte tam da bu yüzden fikirleri değiştirmenin yolu kelimelerin anlamlarını değiştirmekten geçer, hani okullarda kurbağanın içinde bulunduğu suyu yavaş yavaş ısıtarak kaynatırsanız ısının değiştiğini farkedemeden geberip gideceği anlatılır ya hah işte insanların da o kurbağadan hiçbir farkı yoktur. Kurbağanın suyu = bizim kelimelerimiz ve kavramlarımız.


Neyse, yavaş yavaş varmak istediğim konuya doğru geliyorum.

Bu bahsettiğim dezenformasyon gerçekten uygulanıyor. Biz farkında olmadan kelimelerimizin anlamları değiştiriliyor ve biz de şekilci insanlar olduğumuz için hala onu bildiğimiz, inandığımız şey zannediyoruz.

Ayık olun.

Şimdi birkaç somut örnek verince ‘’aaaa harbi la’’ diye bir tepki vereceksin sabırlı ol kardeşim sakin ol, indir lan o eli.


Referans noktası diye bir şey var şu an mesela. İş görüşmelerinde, okul kayıtlarında, burs talep ederken ve bunun gibi muhtelif görüşme süreçlerinde sıklıkla istenir.

Peki nedir bu referans noktası?

Sözü geçen, nüfuzlu ve zengin tanıdık…

Biz buna ne diyorduk peki?

TORPİL olabilir mi?

Yok canıım değildir. Hem torpil falan kalmadı pek eskisi gibi değil mi? Hmmmpffss.

Şekilcilik…  Kötü şey.

Metafizik ve Metafizikçi diye kavramlar girdi hayatımıza. Metafizik, madde olarak vücudu bulunmayan varlıklar ve onlarla temas kurmak gibi faaliyetleri içeren bilim dalı(!??)dır ve bu işlerle uğraşanlara da Metafizikçi deniyor.

Biz eskiden bunlara ne diyorduk peki?

Cinci hoca veya üfürükçü olabilir mi?

Peki şimdi ne değişti? Ne oldu? Nasıl lan? Ne yaptınız siz olum?

Şekilcilik, aşağılık kompleksi…  Kötü şey.

Bir de bizim süper ileri görüşlü aydın(!)larımız vardır. Bunlar sahip olduğumuz değerleri, geleneklerimizi, inançlarımızı aşağılayıp dururular ve Batı güdümlü bir rol model sunarlar. Bunlar açık ve net bir şekilde toplum mühendisliğidir, algı yönetimidir.

Peki biz eskiden bu faaliyetleri yürütenlere ne diyorduk?

Misyoner…

Şimdi sorarım size ne değişti de bunlara biat eder oldunuz?

Şekilcilik, sığırizm… Kötü şey.

Mesela bankacılık ve kredi denen bir şey var. Bakın farz-ı misal bu dünyada yaşamamış birini alın getirin ve ona ‘’burada havadan para basan kurumlar var ve bu kurumlar bize borç para veriyorlar ancak geri ödeyene kadar geçen süreye de maddi bir değer yükleniyor ve bu miktarı da borç aldığımız anaparanın üstüne koyarak geri ödememizi istiyorlar, ödeyemediğimizde ise normal değeri 500 lira olan eşyamızı onda biri fiyatına sayarak borcumuza karşılık zorla alıyorlar’’ deseniz ve tüm bunlara ne dendiğini sorsanız size vereceği cevap şu olur;

''Siz keriz misiniz olum? Bu bildiğin dolandırıcılık!''

Aslında bizim de bir zamanlar kullandığımız çok hoş bir kelime vardı bu gibi durumlar için;

Tefecilik…

Aslında yüzeysel bakınca tüm bunlar bize ne kadar normal geliyor değil mi?

Şekilcilik, ön kabul… Kötü şey.

Özelleştirme denen bir şey var. Dozunda özelleştirme güzel bir şeydir ancak vatan toprağını ucuza satmanın, çok büyük karlar eden şirketleri 2 yıllık geliri karşılığında kimi çıkar gruplarına vermenin adı özelleştirme olamaz.

Peki biz bu tip usulsüzlüklere ne diyorduk biliyor musunuz? Kimse masal okumasın bunun adı olsa olsa;

Peşkeş çekmektir.

Terörist dendiği zaman aklınıza çapulcular, mağara adamları gelmesin. Jilet gibi giyinen, küfürsüz konuşan takım elbiseli teröristler var ve biz onları el üstünde tutup onlara diplomat ve ya siyasetçi gibi isimler veriyoruz.

Yanlış yapıyoruz.

Bu listeye daha çoook şeyler eklenebilir ama aklını kullanana bir tane delil yeter. Sığıra ise kamyonla delil yığsan fayda etmez. Onu ikna edebilmen için isminin önünde bir ünvanın ve televizyona çıkabilecek referans(!)ın olması gerekir.

Referans mı?

Bir saniye;

AHAHAHAHAHAHA

Çünkü bazı insanlar bir şeyleri televizyon ekranında yahut ders kitaplarında, gazetelerde görmedikçe kabul edecek cesarete sahip değildir. Kendi akıllarına güvenemezler.

İşte bu şekilde forum köşelerinde, bloglarda, çay sohbetlerinde ve ya laf arasında bu gerçeklerden bahseden insanlar ise kayda alınmaması gereken kafayı sıyırmış komplo teorisyenleridir bazılarınca…

Bazı insanlar böyledir. 2+2’yi verirsin 4’ü bulamaz, söylersin inkar eder. Bazı insanlar insan değil sığırdır. Koyun olacakken son anda insan olarak fırlamıştır bu dünyaya.

Komplonun teorisi falan kalmadı arkadaşım bizzat komplonun kendisi duruyor gözlerinin önünde.

Bir inşaat yaparken projeyi çaktırmadan değiştirirseniz planlanandan çok daha farklı bir yapı çıkar ortaya. İşte bizim kelimelerimizin değiştirilmesi de böyle bir şeydir. Kelimelerin anlamları değiştikçe insanlar zamanla nefret ettiklerini sevip namus meselesi yapmaya, bir zamanlar bağrına bastığı şeylere ise lanetler okuyup nefret etmeye başlayabilir ve hala sevip nefret ettiği şeylerin aynı olduğunu zanneder.

İşte bu yüzdendir ki uyanık olmak, okumak ve bilinçlenmek gerek.

Yani;

Sığır olmayın, okuyun, araştırın her kaynağa da bodoslama atlamayın.

Aşık Presidente derki vur saza
Sazı da geçir sığırın kafaya

Hadi selametle…