5 Mart 2015 Perşembe

Farkındalık Belası

Selam ahali gün geçtikçe daha da sığlaşan ve çirkinleşen dünyada farkındalık kavramı da son zamanlarda hayli popülerleşti. Ruhçu tarikatların basımına ön ayak olduğu uyduruk ‘’bestseller’’ kişisel gelişim kitaplarında da bu konu kendine sıkça yer bulur. Evrene gönderilen enerjilerden, çakralarımızı açmamız gerektiğine kadar yığınla zırvayı içinde barındırırlar. 

Olum farkındalık öyle bir şey değil lan. 

Farkındalık öyle özenilecek çok matah bir bok değildir. Anlatacağım hepsini kusacağım şimdi.

Kemal Sunal’ın ‘’koltuk belası’’ filmini izlemişsinizdir. Hani filmin sonunda kent meydanında makam koltuğunu yakıyordu ya hah işte ben de aynı şekilde farkındalık denen şeyi bu yazıda ateşe vereceğim.

Neyse boşverin şimdi Kemal Sunal’ı siz.

Ben kusmak istiyorum demiştim değil mi?

Farkındalık öğrendiğin her yeni yeni şeyin, hesaplanması gereken her yeni ihtimalin, hayatta yaşadığın her yeni tecrübenin alternatifleri azaltması, bir sorumluluk oluşturmaya başlaması ve artık acı vermeye başlamasıdır. Farkındalık diye adı konan süreç özet olarak budur. Öyle enerjiler gereksiz pozitiflikler falan yok gerçek budur.

Mesela arkadaş ortamında yapılan orta halli espriye anıra anıra gülemiyorsan atılması gereken o zoraki kahkahanı biri, bir şey ve ya bir fikir boğazına tıkmıştır, yutamazsın. Eve gelir karanlıkta tek başına oturur ve paranoyakça bir kahkaha patlatırsın kaldı ki bu kahkaha seni bile ürkütür. Sonra yatarsın, yatmak dediysem de uykuyu kastetmiyorum öyle bir şey zaten yok. Gece belli bir saatte yatıp sabah belli bir saatte kalktığın o muntazam günleri arkanda bırakalı çok olmuştur.

Öylece uzandığın yerden karanlıkta bir noktaya dalarsın gün içinde duyduğun aslında gayet sıradan olan bir cümlenin içinden zilyon tane anlam çıkarırsın, bu esnada çalan şarkı ise zaman mekan kavramını ortadan kaldırır ve seni gelişigüzel bir yere götürür. Şarkı sözlerinin aslında ne anlama geldiğini düşünürsün ve o sözleri geçmişteki bir hatıranla birleştirirsin.

Gün boyu sokakta gördüğün manzaralar geçmeye başlar gözlerinin önünden o tiplerin hangi güruhun ortaya attığı fikirlerle ortaya çıktığını adın gibi biliyorsundur. Söversin, sadece bu gelir elinden.

İşte o atılması gereken zoraki kahkahanı boğazına tıkan fikirler beynini kemirir durur.
Ve aslında size daha acı olanını söyleyeyim mi? Bu içinde yaşadıkların sadece içinde de kalmaz. Bir süre sonra vücuduna da sirayet eder. Öncelikle beynine baskı yapan alnının sol ve sağ yanında düzenli olarak sivilceler baş gösterir. Sivilce dediysem de öyle ergen sivilcesi değil anasını satayım baya baya yara bere içinde kalırsın ki bu da tüyler ürpetici bir durumdur. Zaten hayatında düzenli giden tek şey de budur anasını satayım.

Sabahları o yataktan çıkmak o kadar zor gelir ki, üzerinizden kamyon geçmiş gibidir. Hatta öyle ki ‘’Ben ne zaman öleceğim ya?’’ diye iç geçirirsin ve yine bir gün öleceğini düşünerek kendini motive eder ve doğrulursun.

Gün içinde ise sana ‘’sessiz adam’’ derler halbuki sen aslında çığlıklar atıyorsundur. Boşver ile başlıyor salla, sikir et derken koy götünede karar kılıp öyle ifade ediyorsun kendini. Dışarıda jilet gibi giyinen küfürsüz konuşan takım elbiseli teröristler hırsızlığı etik değerleri başka bir boyuta çekerken sen sırf küfür ettiğin için terbiyesiz oluyorsun. Varsın olsun ben alçalan değerlerin gitgide yükseldiği bu sahte imparatorluğunuzda olduğum gibi olmakla gurur duyarım. Terbiyesiz de olurum sevgili sığır ben senin gibi şekle tapmıyorum.

İşte farkındalık böyle bir şeydir ahali. Tiksiniyorum lan iğreniyorum ve gün geçtikçe de kopuyorum bu dünyadan.

Farkındalık o Kemal Sunal filmindeki koltuk gibidir ahali. Zararı çoktur yakılmalı mıdır?

Aslında bu kısımdan emin değilim lan. Zira ben sığır gibi yaşamaktansa beynime baskı yapan bu ağırlıkla yaşamayı yeğlerim ve yeniden dünyaya gelme şansım olsa yine böyle bir hayatı seçerdim sanırım.

Hadi selametle…

2 yorum:

  1. Yok mu bu boka batmış milletlerin çaresi.Ne yapılmalı, adamlar süper örgütlenmişler tarihler boyu...Azınlıkta kalan bizler bu kadar çok bilgi kirliliği içersin de ne yapmalıyız?
    Herkes senin gibi olanların farkında değil olanlarda sesiz çığlık...Kime güvenilecek kime güvenilmeyecek büyük bir sorun.Hemen hemen yazılarının tamamını okudum.Sana tamamen katılıyorum.Ama sesiz çoğunluk nasıl hareketlendirilmeli işte buna bir çözüm bulamıyorum.Bir de küçük bir ricam ver...Ben arapça bilmiyorum
    Hangi yazarın yada yazanın KURAN türkçe olanı en sade ve anlaşılır olanı bir fikir verirsen sevinirim.Selametle bu arada senin gibi olan bir kaç blog okuyorum.Umarım hızla çoğalır.Misal michel sikkofield.Okumadıysan oku .....Daha çok yazınızı bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Temennilerin için teşekkür ediyorum. Şunu söyleyebilirim ki 13. yy'dan beri ciddi manada üzerimizde bir ölü toprağı var. Bu sebeple önce okuyup öğrenmek, bilinçlenmek lazım gelir. Örgütlenme, tepki koyma sonraki aşamalarda gerçekleşecek bir hadise.

      Kur'an meali için ise Ali Bulaç'ı tavsiye edebilirim ancak burada basit bir Arapça metnin tercümesi söz konusu olmadığı için bir kaç meali karşılaştırarak okumakta yarar var. İnternetteki Kur'an arama motorları bu işi görebilir.

      Sil