23 Nisan 2015 Perşembe

Paradoks

Selam ahali, şu blogda uzun zamandır bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ve en çok dert yandığım şey de şekilciliktir ya da durun sayın zorlama elit kesimimizin anlayacağı şekilde söyleyeyim ‘’materyalizm’’. Var ya sonununuz  ‘’-izm’’ olduğu sürece başınız ne olursa olsun hepiniz aynısınız lan. Hepiniz sırf bir yere ait olma içgüdüsüyle aslında benimsemediğiniz fikirlere taam olabilecek kadar riyakâr ya da en öz haliyle ifade etmek gerekirse çoğunluk nereye siz orayasınız. Allah da belanızı versin.

Sözüm burada doğruları sırf doğru olduğu için savunabilen, toplumdan kabul görme ve etiket gibi kompleksleri aşabilmiş insanlara değil pek tabii ki, sözüm meclisten dışarı. Böyle insanların hala var olduğunu biliyorum, duruşunuzu bozmayın.

Neyse devam edelim;

Gelin size bir soru sorayım;

Satın aldığınız şeyleri, ev, araba, kıyafet, takı vs. diğer insanlar görmeyecek olsaydı, yine de alır mıydınız? Ya da kaçınız çok işlevsel bir şey olmasına rağmen dışarıya hoş görünmeyen/şık olmayan bir şeyi yine de kullanırdı?

Bakın şu kadarını söyleyeyim, şekilcilik denen olgu yeryüzünde hiç var olmamış olsaydı şu an her şey çok daha farklı olabilirdi.

Şu hayatta herhalde şekilcilikten benim kadar çekmiş, bezmiş ve nefret eden bir insan daha yoktur. Ancak gel gelelim ki bir kırılma noktası mı dersin, paradoks mu dersin, kaderin cilvesi mi dersin o kısmını sana bırakacağım bir şey var ki aslında tam bir ironi. 

Şöyle bir bakıyorum da 1 sene olmuş. Ben birinden çok şey bekledim, kapasitesinin çok çok üzerinde şeyler. Kaldı ki zaten yapmış olduğum bu hatadan sonra bu taleplerimi dünya üzerinde karşılayacak bir varlığın olmadığına da kani oldum. Eşek değiliz ya tek seferde anlayabiliyoruz bazı şeyleri.
Kendisini hayatımın merkezine koydum. Hem zeka, hem kültür hem de duygusal anlamda çok fazla anlam yükledim. Hâlbuki bir insana ne kadar anlam yüklerseniz o kadar dibe vurursunuz bu dünyada.

Ancak insan keşke demeden de edemiyor.

Her şey çok daha farklı olabilirdi be ve şunu da söylemem gerekiyor ki; sövüp saydığım ne kadar meta varsa hepsinin vücut bulmuş hali olman paradoksun tillahıydı. Zaten asıl sıkıntı da buydu sanırsam.

Velhasıl kelam sırf bazı kaygılarından dolayı kendini törpüleyen, çeşitli kalıplara giren, sarıldığı ideolojisi yahut mensubu olduğu grup olmadığı zaman kendini çıplak hisseden iradesiz ve vasat insanlardan uzak durun.

Misal;
Bir haftadır Akdeniz de birçok göçmen gemisi ve teknesi battı. Çok sayıda ölüm yaşandı ama ne oldu? O hayranı olduğunuz gelişmiş dünya ülkelerinden hiç ses yok. Büyük bir dramın yaşandığı Akdeniz kan gölüne döndü ama kimseden ses yok. Niye çünkü o değer yargılarınızı belirleyen güruha ve güruhlara göre onların zaten yaşamaya hakkı yoktu.

Yüzyıllarca insanlığı sömürerek zenginleşen ve bu bebeğin süt hakkını çalan aşağılık güruha mı biat eder oldunuz?





Bu insanlar sizin şekilciliğiniz yüzünden bu hayatı yaşamaya mahkûmlar. Daha da kötüsü bu resme bakıp haline şükreden insanlar var. Bu insanların bu halde olmasının bir sebebi de aslında bu düşünceye sahip olanlardır. Şekilciler kadar da suçludurlar. Zira insanlarımız şükrü yanlış algılamış. Kendisinden daha kötü durumda olana bakıp ilerliyor(!). Durumu değiştirmek için bir gayret yok. Böylece haksızlığa uğrayınca da ‘'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'’ veya ‘’ateş düştüğü yeri yakar’’ gibi deyişler ortaya çıkıyor.

Yahu yemin ederim ki insanların bu hallerini gördükçe umudum iyice azalıyor, yok oluyor. Virajı biraz geniş alıp baktığımda benim başıma bile gelmiş hayatın her yanında tüm çirkinliği ile var olan şekilciliğe lanetler okuyup küfürler ediyorum.

Ateşim çıktı lan.

Hadi selametle. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder