10 Temmuz 2018 Salı

Modernizmin Dayatmaları I; Feminizm ve Liyakat

Selam ahali yeni bir yazı serisine başlıyoruz, kaç tane yazarım, nereye kadar gider bilmiyorum. Modernizmin, yani 20. ve 21. yüzyıl paradigmasının, dayattığı, sorgulanmasına bile müsaade etmediği hatta bunlara karşı en ufak bir tepkiyi, hatta tepkiyi de geçtim lan ufacık bir ‘’acabayı’’ anında sindirdiği, toplumsal linç uyguladığı kavramları konuşacağız. Ezberde olan şeylere baya bi’ atıp tutacağım yani. Bu seriye de feminizmden başlamak istedim.

Önce şunu bi’ oturtalım, kadın erkek eşitliği modernizmin dayattığı en büyük palavralardan biridir. Herhangi bir insan herhangi bir başka insanla eşit olamayacağı gibi erkek ve kadın da eşit değildir. Kendini, herhangi başka biriyle tamamen aynı, yani eşit gören var mı? Erkek ve kadın, tıpkı tüm insanlar gibi, haklar itibariyle eşittir. Aslında buna eşit değil de eş değer demek daha doğru olacaktır. Bu da zaten aklı başında, eğitimli, iyi ahlak sahibi tüm insanların üzerinde anlaşacağı ve sahip çıkacağı temel bir haktır. Feminizm sanki bunları sadece kendileri dile getiriyormuş ve bu ''davaya'' yalnızca kendileri sahip çıkıyormuşçasına militarist bir tutum sergilemektedir. Esasında feminizm insanın temel duyarlılıklarına komple yabancı kalmış faşist bir ideolojidir. Nefret ideolojisidir. Bir taraf doğuştan masum, mazlum hatta üstün ırk diğer taraf ise aksi kanıtlanamadığı müddetçe potansiyel suçlu, ne güzel İstanbul be! Ya şimdi işin goygoy kısmını bir kenara bırakalım, feminizm denen ideoloji en çok da kadınlara zarar veriyor aslında. Burada konuyu başka bir yere götüreceğim, araya ufak bir reklam alacağım sonrasında tekrar aynı yere geleceğiz. Bu anlatacaklarımdan sonra kuracağımız bağlantı daha güçlü olacak.

Kadın ve erkek eşit değildir demiştim öyle değil mi? Erkek ve kadın DNA’larının farklı olduğunu biliyorsunuz. Peki, sizi bu DNA farkının yalnızca cinsel özelliklere ve dış görünüşe yansıdığını düşünmeye iten şey nedir? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Erkek ve kadın arasındaki DNA farkı insan ile şempanze arasındaki fark ile aynı. İkisinin de farklılık oranı %1,5! [1] Şimdi yanlış anlaşılmasın bir tarafı şempanze ilan etmeye falan çalışmıyorum. Söylemeye çalıştığım şey bir şempanze ile insan ne kadar farklı ise kadın ve erkek de aynı ölçüde farklıdır. Siz bunları asla eşit tutamazsınız. Bu DNA farkının yalnızca dış görünüşe ve cinsel özelliklere yansıdığını düşünmek saçmalıktır. Bu fark pek tabi ki beyne de yönelimlere de yansır.

İnsanlık tarihi boyunca gerek bilimsel çalışmalarda olsun, sanatta olsun, gerekse diğer üretkenlik gerektiren alanlarında olsun erkeklerin kadınlara oranla ezici çoğunlukta oldukları görülür. Feministlerin bu konu üzerindeki bir numaralı argümanları, kadınların engellendiği, kadınlara fırsat verilmediği, kadınların geri plana atıldığıdır. Bu kısmen doğrudur ancak kesinlikle tüm sebep bu değildir. Zira bu fırsat eşitliğinden ziyade daha çok bir yönelim meselesidir. Bugün bilgisayarın başına geçtiğinizde kimse size ‘’şu siteye girmeyeceksin, akademik makale indirmeyeceksin, instagram’a gireceksin’’ diye baskı yapmaz ya da ‘’Oktay Sinanoğlu’nu okumayacaksın Elif Şafak okuyacaksın’’ diye de baskı yapmaz, en fazla Vikipedi’yi falan kapatıyorlar ona da VPN ile falan giriyorsun bir şekilde. Yani demem odur ki mevcut şartlar altında bilim ile politika ile felsefe ile ilgilenmenize mani olacak bir şey yok. Ancak gel gelelim, Sorgulayan Müslüman, Evrim Ağacı veya Bilimoloji gibi ciddi meselelerle uğraşan sayfaların takipçilerini, yorumlarını falan inceleyin yine erkek ağırlıklı olduğunu göreceksiniz. Hani bizim babamız bizi kenara çekip de ‘’sana 6 yaşından itibaren Latince öğreteceğiz, piyano çalacak ve akşamları da amcanlarla yaptığımız felsefe sohbetlerine katılacaksın’’ falan demedi. Türkiye’de aristokrasi mi var olum? Sen politika ile felsefe ile bilim ile ilgilenmek yerine burçlarla, fallarla ilgileniyorsan bundan erkekleri sorumlu tutamazsın ve bu durum fırsat eşitsizliği ile değil yönelim ile alakalıdır. Ha erkekler hiç boş işlerle ilgilenmiyormuş gibi bir hava oluşturmaya da çalışmıyorum. Futbol, bahis gibi şeyler de ortalama bir erkeğin en çok ilgilendiği konulardır. Hatta ben de futbolu oldukça severim. Roberto Mancini’nin doktora tezinden, futbolun 4-2-3-1’den 4-3-3’e evrilmesi ve boşa çıkan 10 numaraların nerede değerlendirilmeleri gerektiğiyle ilgili sabaha kadar konuşabilirim. Ancak tüm bunlar ‘’eğlence’’ amaçlıdır. Kadınlar da aynı şekilde genel itibariyle ‘’makyaj, kozmetik, moda’’ gibi şeylerle ilgilenirler, bunlar da eğlence amaçlıdır, bunları anlarım. Ancak hayatın anlamını astrolojide arayan ve hayatını burçlara göre yönlendiren bir zihniyete kesinlikle saygı duyamam. İnsanın karakterini doğduğu ay değil genetik faktörler, sosyal çevre, ekonomik durumu, kendi inşa ettiği etik anlayışı ve değerler bütünü belirler. Gezegenlerin dizilişinden manalar çıkarmaya çalışmak ahmaklıktır. Bu noktada yollarımız ayrılır. Yönelim farkı dediğim olay işte burada kendini net bir biçimde gösterir. Astrolojiye göre hayatını belirlemeye çalışan bir cinsle de ben eşit değilim ama ya, kimse kusura bakmasın lütfen.

Kadın-erkek eşitliği olgusu da feminizm ideolojisi de oldukça temelsiz olmalarına rağmen modernizm tarafından sürekli pompalanırlar. Mesela bu yıl Eurovision’u İsrail kazandı, şarkıları da feminizm manifestosu gibi bir şeydi. Zaten ödülü de bu yüzden aldılar.





Şarkıda bir adet ‘’geniş araç’’ çıkıp kendini ilah ilan ediyor ve erkeklere hakaretler yağdırıyor. Buna benzer bir şarkıyı bir erkek söylese sanırım üçüncü dünya savaşı falan çıkardı. Neyse gelin biraz şu şarkının sözlerine bakalım, oynat Uğurcum;


‘’Look at me, I’m a beautiful creature
I don’t care about your modern time preacher’’

Meali; ‘’Bana bak, ben güzel bir yaratığım, senin modern zaman vaizlerini takmıyorum.’’


Ablacım bu işin modern zamanlar ile bir ilgisi yok, her ne kadar Artemis gibi ana-tanrıça kültünün hüküm sürdüğü antik çağlarda doğurganlığı sembolize ettiği için etli butlu kadınlar daha çok tercih edilmişse de tarihin hiçbir döneminde geniş karoserli kamyon gibi kadınlar güzel bulunmadı. Bu aynı şekliyle erkekler için de geçerlidir. Şişmanlık hoş bir şey değildir, cinsel seçilimde eksi puandır, oyna devam.


‘’Wonder Woman don’t you ever forget
You’re divine and he’s about to regret
He’s a bucka-mhm-buck-buck-buck-mhm boy
Bucka-mhm-buck-buck-buck
I’m not your bucka-mhm-buck-mhm-buck-mhm

I’m not your toy (Not your toy)
You stupid boy (Stupid boy)
I’ll take you down now, make you watch
We’re dancing with my dolls on the motha-bucka beat
Not your toy (Cululoo, cululoo, cululoo cululoo)’’

Meali; Wonder woman, hiç unutmaz mısın sen
Sen bi ilahsın ve o da pişman oldu olacak
O bir … bucka-mhm-buck-buck-buck-mhm çocuk
Bucka-mhm-buck-buck-buck
Ben senin değilim bucka-mhm-buck-mhm-buck-mhm’n

Ben senin oyuncağın değilim
Seni aptal çocuk
Şimdi seni olduğun yerden indireceğim, izle ve gör
Kötü bir ritimde dans ediyorum oyuncaklarımla
Senin oyuncağın değilim (Cululoo, cululoo, cululoo cululoo)


Feminizmin açık açık söyleyemediklerini alenen ifade etmiştir bu şarkı. Ulan şarkı yüzünden ben de devrik cümle kurar oldum. Feminizm bir kadın hakları savunusundan ziyade doğuştan gelen ve elde etmek için herhangi bir çaba sarf edilmemiş olan doğum özellikleri üzerinden bir ayrıcalık elde etme uğraşıdır. Bu ayrıcalık talebi ilahlık mertebesine kadar yükseltilmiştir. Bunun en basit örneğini şöyle bir mizansen ile açıklayayım. Dar bir yerden yürüyorsunuz karşınızdan da bir kadın geliyor, karşılıklı tavizlerle rahat bir şekilde geçebilecekken genelde erkekler bu geçiş esnasında Matrix’deki Neo’vari hareketler yapmak ‘’zorunda kalır.’’ Kibir, ayrıcalık talebi, ilahlık kompleksi, kötü şey…


‘’(Cululoo, cululoo) Wedding bells ringing
(Cululoo, cululoo) Money men bling-bling
I don’t care about your Stefa, baby
Drum drum ah ooh, drum drum ah ooh’’

Meali; Cululoo, cululoo) düğün zilleri çalıyor
(Cululoo, cululoo) zengin herif, paralı paralı (Gerçi sadece paralı da değil daha çok ‘kıroyum emme para bende’ gibi zenginliğin yanında hanzoluk da içeren bir ifade. Nasıl çevirsem bilemedim anasını satayım).
Senin paranla ilgilenmiyorum bebeğim
Drum drum ah ooh, drum drum ah ooh


Feminizmle ilgili bir diğer önemli nokta da burasıdır aslında. Var olan şeyler sanki yokmuş gibi yapılır. ‘’Senin paranla ilgilenmiyorum’’’ sözü büyük bir palavradır. Cinsel seçilimde kadında dış görünüş, erkekte de para, güç ve statü önemli X faktörlerdir. Eee bunlar var neden inkar ediyorsunuz ki?

Yakın zamanda Burcu Esmersoy söylediği bazı şeyler sebebiyle feminist linçi yemişti hatırlarsanız.




Youtube’da Burcu Esmersoy yazınca arama önerilerinde birinci sırada ‘’Burcu Esmersoy cüzdan’’ çıkıyor bu arada hehehe. Burcu Esmersoy’un burada linç yemesi tamamen modernizmin bir dayatması olarak feminizmin eseridir. Aslında kadın burada var olmayan bir şeyden bahsetmiyor bir gerçekliği ifade ediyor, bir nevi malumun ilanını yapıyordu. Sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranmak en hafif tabirle samimiyetsizliktir.

Yukarılarda aslında feminizm en çok da kadınlara zarar verir demiş ve orada kesip araya bir reklam alacağımı söylemiştim. İşte şimdi o reklam bitti. Feminizm en çok kadınlara zarar verir demiştik oradan devam ediyorum. 2-3 hafta evvel bir cumhurbaşkanlığı seçimini geride bıraktık, adaylardan Meral Akşener partisinde %25 kadın kotası uyguladığını açıklamıştı. [2] İşin liyakat kısmına gireceğim nokta burasıdır ahali. Kendini feminist olarak tanımlayan bir kişinin kati suretle karşı çıkması gereken bir uygulamadır ‘’kadın kotası’’. Kadın, bir birey olarak liyakatiyle partiye giremeyecek bir durumda mı ki, bazı iş yerlerinde uygulanan en az bir engelli çalıştırma zorunluluğu gibi bir kotanın himayesine ihtiyaç duysun? Bu direkt olarak kadına yönelik bir aşağılama değil midir? Eğer mevzu gerçekten kadın hakları savunuculuğu ise bu meseleye karşı takınılması gereken tavır böyle olmalıdır. Ancak eğer iş daha evvel de belirttiğim gibi bir ayrıcalık talebiyse, nemalanma ise o zaman daha farklı konuşmak gerekir. Hem kadın hakları gibi söylemler kullanacaksın hem de kadınları bu denli aşağılayan bir uygulamaya sırf menfaat adına cevaz verecek, liyakatin de amına koyacaksın pardon da durun ‘’cinsiyetçi’’ bir ifade kullanarak sesleneyim, ananız güzel mi?

İster eşitlikçi, ister ayrıcalık talep eden, ister de kolektivist olsun liyakati devre dışı bırakacak her türlü yaklaşımın karşısındayım. Kolektivist hareketlerde herkes yeteneğince, güç yettirebildiğince çalışıp ihtiyacı kadarını alır ancak adalet böyle bir şey değildir. Adil olan herkesin yeteneğince ve çalıştığı kadarını almasıdır. Feminizme de komünizme de aynı felsefi temeller gereği karşıyım. Yeteneksizin, yetenekliyi sömürmesi veya çalışıp didinen ile miskinlik edenin eşit muamele görmesi zulümdür. Çünkü ‘gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur’. [3] Serinin ikinci yazısının konusu demokrasi ve insan hakları olacak, onu da Temmuz ayı içerisinde yayınlarım diye düşünüyorum.


Hadi selametle...

----------------------------------------------------------