16 Ağustos 2015 Pazar

Wonderful Day

Selam millet(bu sefer ahali değil),


Alın lan arka plan müziği yaparsınız kuru kuru okumayın(kamu hizmeti);




Biliyorum üç seferdir konu dışı yazılarla geliyorum ancak beklediğinize değecek. Seçim dönemi bol keseden atan siyasetçi vaadi de değil bu söylediğim, lafımı havada bırakmam ben.

Neyse.

Genel itibariyle ‘’konu dışı’’ olarak tabir ettiğim yazılarımda sitem ve umutsuzluk gibi depresif temalar hakim oluyordu ancak bu sefer bunu da yapmayacağım, hadi bakalım.

İnsan yaşadığı dünyayı paylaşıyor olduğu diğer canlılardan farklı olarak gelişmiş bir iradeye yani akla sahiptir. Ancak sahip olunan bu donanımın farkındalığı zaman zaman insana acı da çektirebiliyor. Mesela birkaç ay önce ‘’Farkındalık Belası’’ başlıklı bir yazı yazmıştım hah işte o tam da bu bahsettiğim durumun kanlı canlı örneğidir. Dostoyevski ise bu duruma paralel olarak şunları söylemiştir;

‘’Baylar, yemin ederim,
her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır;
hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık.
Fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır.’’[1]

Evet, duruma bu şekilde bakacak olursak Dostoyevski, Kafka ya da George Orwell haklıdır zira bu yazarların hepsi farkındalık denen olayı aşmış öte yandan da belli ölçüde depresif kişiliklerdir ancak sıklıkla kaçırılan bir nokta var, ki o da yukarıda yapmış olduğum insan tanımının eksik olduğudur. İnsan ‘’akıl ve gönül sahibi’’[2] bir yaratıktır.

Bakın ben bu blogda birçok siyasi gerçeği, ekonomik manipülasyonu ve diğer bazı önemli konuları açıkladım ancak bunları yaparken zaman zaman öfkelenip ağzıma geleni saydırdığım da oldu, tarihten bahsederken takdir edip övdüğüm şahsiyetler oldu, farkındalıktan şikayet edip kedere daldığım da oldu. Çünkü ben ‘’akıl ve gönül sahibi’’ bir yaratıktım. Bu sürekli vurguladığım ‘’akıl ve gönül sahibi’’ tanımıyla karşılaşalı sanırım 8 veya 9 ay oluyor. İşte ben tam da o zaman insan olmanın her şeyi rasyonalize etmekten ibaret olmadığını anladım. Sevdiğiniz bir insanın gülümsemesi çok ama çok değerlidir. Eğer bunu yapabilme imkanınız varsa asla geri durmayın zira ‘’insanın canını en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.’’[3] Neyse daha fazla özlü söz söyleyen ihtiyar tribi yapmadan mevzuyu yavaş yavaş noktalayacağım.

Mesela mutlu olma eşiği son derece yüksek, öyle küçük şeylerle mutlu olamayan depresif bir tip olmama rağmen sırf şu görüntü beni fazlasıyla mutlu ediyor anasını satayım.





Bu t-shirt’ü* doğum günü hediyesi olarak ‘’biri’’ne verdim. Buradaki ‘’biri’’ de Chelsea taraftarının Jose Mourinho’su gibi bir ‘’Special One’’dır. Açıkçası o an yüzünde görmüş olduğum o mutluluk ifadesini şu dünyada birçok şeye değişmem. ''Hiçbir şeye'' diye nutuk atmıyorum, her ne kadar burada sevgi ve mutluluk edebiyatı yapmış olsam da realist adamımdır ben. Mesela gelin bir analiz yapalım. Değer verdiğiniz insanın ölüyor olduğunu düşünsenize. O mutluluğu yaşamamış olsun da hayatta kalsın dersiniz değil mi? Rasyonel olan budur, yani ‘’akıl sahibi’’ insan davranışı. Rasyonelliğin yanında yapmış olduğunuz bu temenni aynı zamanda sevginizden kaynaklanır yani bu da ‘’gönül sahibi’’ insan davranışının tezahürüdür. Hayatta şu dengeyi yakalayabilmek dileği ile. Çevrenizdeki insanların mutluluğu sizi de mutlu edecektir.

Yazıyı burada bitiriyorum ancak bitirmeden evvel bir spoiler vereyim. Hazırlamakta olduğum esas yazı Wall Street’in 20. Yüzyıldaki faaliyetlerine genel bir bakış şeklinde olacak, Kızıl Devrim, Komünizm, Wall Street bankerleri, SSCB, Lenin, Nazizm, Nazi Almanya’sı, Hitler ve SSCB ile Almanya arasındaki tuhaf ilişkiler hepsi bir arada olacak inşallah. Dersinize iyi çalışın.

Hadi selametle.


Notlar;

[1] Yeraltından Notlar - Dostoyevski
[2] Kur'an-ı Kerim - Zümer Suresi 18. Ayetten
[3] Dostoyevski**

* Resimde fazlasıyla bulanıklaştırma efekti ve kırpmalar bulunmaktadır. Malum internet ortamı, kendimce önlemler almak zorundayım.

** Tevatür, yazılı kaynak bulamadım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder