26 Kasım 2019 Salı

Tarihten Silinen ABD İşgali


Selam ahali, gerçek şu ki; bu coğrafyada çok yoğun bir Amerikan propagandası yapılıyor. Bunu size örnekleriyle ispatlamayı hedefliyorum. Bugün Türkiye’de Amerikancılık öyle bir noktaya gelmiştir ki 2018 yılı itibariyle seçim şeklimiz dahi onlarınkine benzemiştir. 24 Haziran 2018 seçimlerinde Türkiye’nin önünde iki seçenek vardı; Cumhur ve Millet ittifakları. Tıpkı ABD’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar gibi değil mi?

Biz bu noktaya nasıl geldik? Bu dönüşüm AKP iktidarıyla mı başladı?

Yoo

1980 darbesiyle mi?

Yine hayır

ABD’nin bu coğrafyadaki propaganda faaliyetleri çok daha eskiye dayanmaktadır. “Bağımsızlığı İpotek Ettirmek; İkili Anlaşmalar!” başlıklı yazımda “Aslında cumhuriyetin ilanından II. Dünya Savaşının bitişine dek yabancı sermaye, dış yardım ve borç para alma konularında gayet iyi politikalar izlediğimizi ve tüm dünya II. Dünya Savaşı ile meşgulken oluşan boşluğu iyi değerlendirdiğimizi söylemek mümkündür. Ancak II. Dünya Savaşı biter bitmez ABD sazı eline almıştır. Türkiye’deki Amerikancılığın tarihi de aslında bu yıllarda başlamaktadır” şeklinde bir ifade kullanmıştım. Küçük bir hata yapmışım ahali bu tarih çok daha gerilere gidiyor. Aslında ABD o “sazı” hiçbir zaman elinden düşürmemiş bu coğrafyayı da hiç öyle boşlamamış...

Milli mücadele döneminde, mücadelenin sembol isimlerinden Halide Edip ABD Generali Harbord ile İstanbul’da görüşmüş ve bu görüşmenin sonrasında 10 Ağustos 1919 tarihinde o sıra Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup göndermiştir;[1]
’Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine;
Muhterem efendim,
Memleketin, siyasi durumu en son döneme girdi. Kendimize bir yön belirlemek için Türk milletinin zararına atıp olumlu bir tavır almak zamanı ise geçmek üzere bulunuyor.
Dış durum İstanbul’dan şöyle görünüyor;
Fransa, İtalya İngiltere; Türkiye’de mandaterlik konusunu Amerikan senatosuna resmen teklif etmiş olmakla beraber kabul edilmemesi için bütün kuvvetlerini harcıyorlar. Bölünmeden pay alamamak işlerine gelmiyor.
Suriyede hüsrana uğrayan Fransa, zararını Türkiyeden kapatmak istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolunun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngilterenin oyunu biraz daha incedir.

İngiltere, Türk’ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecekte bile istemiyor. İngiltere Türkiyeyi bütünü ile ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar. Buna, memleketimizde en başta ve özellikle dinî sınıflar çoktan taraftardırlar. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz. Fakat Türkiyeyi bütün olarak korumak gereği duyulursa, yani bölüşmenin büyük askerî fedakârlıklarla yapılabileceğini anlarsa Lâtinleri sokmamak için Amerikan görüşünü tutar ve destekler. Nitekim İngiliz siyasetçileri arasında zaten bu görüşe eğilimli olanlar vardır. Morisson gibi ünlü kimseler Amerikanın Türkiyede manda kurmasını istiyorlar.
Başka bir çözüm yolu da, Türkiyeyi Trakyadan, İzmirden, Adana’dan, belki de Trabzondan ve hele İstanbuldan yoksun bıraktıktan sonra, eski Kapitülasyonları ve boğulmaya mahkûm iç sınırlarıyla baş başa bırakmak.

Biz İstanbulda, kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz. Dayandığımız noktalar şunlardır;

1- Aramızda, hangi şartlar altında olursa olsun, Hıristiyan azınlıklar kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı vatandaşı olma haklarından yararlanacaklar hem de dışarıda bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, sürekli olarak müdahaleye yol açacaklar ve zaten göstermelikten ibaret olan bağımsızlığımızdan azınlıklar adına her yıl bir parça daha kaybedeceğiz.

Güçlü bir hükümet ve çağdaş bir idare kurulabilmesi için, patrikhanenin siyasî imtiyazla, azınlıkların kuvvetli devletler vasıtasıyla yaptıkları sürekli tehditler ortadan kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu başaramayacaktır.

2 - Biri birini yok eden, çıkar sağlama, hırsızlık, macera ve şöhret için yaşayanların hırsını doyuran bu hükümet anlayışı yerine, milletin refah ve kalkınmasını sağlayabilecek, halkı ve köyleri, sağlığı ve zihniyeti ile çağdaş bir halk durumuna getirebilecek bir hükümet anlayış ve uygulamasına ihtiyacımız var. Bunun için gerekli olan paraya uzmanlığa ve kudrete sahip değiliz. Siyasî dış borçlar, siyasî esareti artırıyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka olumlu bir sonuç veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.

Bugünkü hükümet, adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükümeti kurulmasını yararlı gören Filipin gibi vahşî bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiyeyi, her ferdi öğrenimi ve zihniyetiyle gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiyeyi, ancak yeni dünyanın kabiliyeti yaratabilir.

3 - Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa dışında ve Avrupadan daha güçlü bir elde bulabiliriz.

4 - Bugünkü oldubittileri ortadan kaldırmak ve davamızı süratle dünyaya karşı savunabilmek için, gerekli güce sahip bir devletin yardımını istemek lâzımdır. Yayılma siyaseti güden Avrupanın başvurduğu bin bir yol ve alçakça siyasetine karşı böyle bir vekil olarak Amerikayı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Doğu Meselesini de Türk Meselesini de gelecek için kendimiz çözümlemiş olacağız.
Bu sebeplerden dolayı, bir an önce istememiz gereken Amerikan mandası da, elbette sakıncasız değildir. Haysiyetimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız, bazılarının düşündüğü gibi, Amerika’nın resmî sıfatında dinî eğilim ve taraf tutma yoktur. Hıristiyanlara para verecek misyoner kadın Amerikası, Amerikanın yönetim mekanizmasında bir yer tutmaz. Amerikanın yönetim mekanizması dinsiz ve milliyetsizdir. O, türlü cins ve mezhepten insanları çok uyumlu ve kaynaşmış olarak bir arada tutmanın yolunu biliyor.

Amerika, Doğuda mandaterlik yapmak Avrupada başına dert açmak niyetinde değildir. Fakat onların onur meselesi yaptıkları şey, yöntemleri ve idealleri ile Avrupadan daha üstün bir millet olmak iddiasıdır. Bir millet içtenlikle Amerikan milletine başvurursa, Avrupaya, girdikleri memleket ve milletin yararına nasıl bir idare kurduklarını göstermek isterler.

Amerikan resmî mahfillerinin önemli şahsiyetleri arasında epey lehimize bir hava oluştu. İstanbula Ermeni dostu olarak gelen birçok hatırı sayılı Amerikalı, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.
Bu akımı temsil eden resmî ve gayrî resmî Amerikan görüşünün altında yatan gizli düşünce şudur: Türkiyeyi parçalamamak, eski sınırları içinde bir bütün halinde olduğu gibi korumak şartıyla genel ve tek bir mandaya bağlamak. Suriye, Amerikan Komisyonu orada iken, genel bir kongre toplayarak Amerikayı istemiştir. Suriyenin bu isteği Amerikada çok iyi karşılanmıştır.

Amerika, bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya niyetli görünmüyor. Eğer mandayı alırlarsa, bütün milletleri eşit şartlar altında bir memleket evlâdı olarak kabul edip alacaklarını önemli çevrelerden haber aldım.
Ne var ki, Avrupa, mutlaka bir Ermenistan meselesi ortaya çıkarmak -özellikle İngiltere- Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerikan kamuoyunda zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarını düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, hattâ millî birliğe şekil veren diplomatlarımızın, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen size yazılıyor.

Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadoludaki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler, bunun Hıristiyanları öldürmek, İttihatçılar getirmek için yapılan bir hareket olduğu düşüncesini Amerikaya elbirliği ile benimsetmeye çalışıyorlar.

Her an bu Millî Mücadeleyi durdurmak için kuvvet gönderilmesi tasarlanıyor; bunun için İngilizleri kandırmaya çalışıyorlar. Millî Mücadele süratle ve olumlu isteklerle kendini ortaya koyarsa ve Hıristiyan düşmanlığı gibi bir rengi de olmazsa Amerikada hemen destek bulacağını yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.
Sivas Kongresi toplanıncaya kadar, Amerikan komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hattâ kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeyi de belki başarabileceğiz.
İşte bütün bunlar karşısında, dâvâmızda bize yardımcı olabilmesi için, bu fırsat dakikalarını kaybetmeden, bölüşülme ve çözülme korkusu karşısında, kendimizi Amerikaya başvurmaya mecbur görüyoruz Vasıf Bey kardeşimizle bu hususta birleştiğimiz noktaları kendisi de ayrıca yazacaktır.

Türkiyeyi azim ve irade sahibi geniş görüşlü bir iki kişi belki kurtarabilir. Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz. Sınırlarında bu kadar çok evladı ölen zavallı memleketimizin düşünce ve medeniyet savaşında kaç tane şehidi var. Biz Türkiyenin hayırlı evlâtlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Sizin, Rauf Bey kardeşimizle birlikte, temelleri bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.

Saygılarımı gönderir, başarınıza dua ederim. Millî dâvâda canıyla başıyla çalışanlar arasında, sade bir Türk askerinin alçak gönüllülüğü ile sizinle birlikte olduğumu ifade ederim.’’

Amerikan propagandasının gücünü gördünüz mü? Sanki konuşan Halide Edip değil de Wall Street’ten kredi dilenen Amerikancı bir holding patronu!

Ancak burada Mustafa Kemal Paşa’nın da hakkını teslim etmek gerekir. Umudunu kaybetmiş bir aydını öyle güzel ikna etmiştir ki şu satırları yazmış olan Halide Edip sonraki süreçte ‘’Milli Mücadele Mitingleri’’ düzenleyecek ve ‘’Gece, karanlık bir gece… Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp, parlak bir sabah yaratacağız!" diyecekti.

Defteri kitabı kaldırın sözlü yapıyorum.

1919’da Anadolu’yu işgal eden itilaf devletlerini sayın lan.

                             İngiltere
                             Fransa
                             Daha sonradan geri çekilen İtalya
                             Yunanistan

Eksik var ahali.

·       Ermenistan’ın öncülü olan Taşnak ve Hınçak Partileri

Hayır, kardeşim ABD’den bahsediyorum.

Ama nasıl olur? Hani Wilson ilkeleri vardı? Hani uluslar kendi kaderlerini kendi tayin etmeliydi?

Ancak size okullarda anlatılan ile gerçekler çoğu zaman örtüşmez. Sizin sevgi pıtırcığı ABD başkanı Woodrow Wilson’un Türkiye’ye yönelik tavrı aha da budur[2];



Aynı Wilson 1912’de göreve gelişinden kısa bir süre sonra, yeni elçilerin atanma sürecinde, Albay Edward House tarafından Morgenthau’nun Türkiye’ye büyükelçi atanması önerilince House’a ‘’Türkiye yok ki, elçi göndereyim’’ demiştir.[3]

Burada kimseyi Wilson’u böyle bildiği için suçlayacak halim yok zira Türkiye’nin en önemli siyasi tarih profesörlerinden Prof. Dr. Fahir Armaoğlu bile ‘’Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri’’ isimli kitabında ABD’den Osmanlı’ya savaş ilan etmediği için övgüyle söz eder.

Ancak anlatılar yine gerçeklerle örtüşmemektedir. Zira Çanakkale cephesinde ABD gemileri baya baya itilaf devletleri savaş gemilerine lojistik destek sağlıyordu ve savaş boyunca da bu ‘’örtülü’’ desteği gözlemek mümkündür. Sözü yeniden sizin Wilson’a verelim mi?

‘’ABD, Türkiye ile savaşa girmemişse bile Türkiye’nin başlıca müttefikleriyle savaşmıştır. Bunların yenilmesinde katkısı ve bunun sonucunda Türkiye’nin yenilgisinde de payı vardır.’’[4]

ABD’nin önemli ideologlarından Evans Laurence de ABD’nin bu örtülü savaş stratejisini ABD’nin Türkiye’deki misyoner kuruluşlarının ve okullarının faaliyetlerini sekteye uğratmama nedenine bağlamaktadır.[5] Bugünleri ne kadar da andırıyor değil mi? Bir taraftan Türkiye’yi stratejik müttefik addedip diğer taraftan Ortadoğu’da YPG’yi desteklemek de sevdaya dahil mi? Sahi ya tarih hep böyle tekerrür mü edecek?




Bakın ABD’nin Gulflight isimli gemisi 1 Mayıs 1915’de itilaf devletlerine getirdiği savaş malzemelerini teslim ediyor.[6]


Peki sadece lojistik destek sağlayan gemiler mi?

Yoo





Buyurun bu da Boğaz’daki bir Amerikan destroyeri![7]





Bu da yine Kabataş açıklarında fotoğraflanmış bir başka ABD savaş gemisi USS Bainbridge![8]





Bunlar da denizlerimizde bulunmuş tüm ABD gemilerinin listesi![9] ABD’nin işgali alenen yönettiği ortada değil mi? ABD, Mondros sonrası süreçte İstanbul ve Anadolu’da Henry Morgenthau, Mark Lambert Bristol ve James G. Harbord gibi önemli askeri kurmaylarıyla işgali bilfiil yönetmiş diğer taraftan da çeşitli propagandalarla Türk halkına şirin görünmeye uğraşmıştır. Bu isimleri de veriyorum ki referans olsun gidin araştırın. Bir Harbord raporunu bulup okuyun. Bir taraftan milli mücadele sürdürülürken diğer yandan Kazım Karabekir Paşa’nın, Halide Edip’in, Kılıç Ali’nin ve Mustafa Kemal Paşa’nın Ermeni tehciri hakkındaki gerçekleri ABD’li bir generale açıklamaya nasıl uğraştıklarını görün. Ve hatta bunu başardıklarını… ABD’li generalin Ermeni soykırımının gerçekleşmediğini kabul edişini görün!

Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Masalsı dünyalarda yaşamak kolaydır ahali asıl önemli olan bunaltıcı gerçeklerle yüzleşebilmektir. Ancak benim bu noktada dikkatleri çekmek istediğim bir başka konu daha var. Bu ‘’birilerinin’’ tarihimizden silip attığı ‘’gizli ABD işgalini’’ bunca tarihçimiz akademisyenimiz dururken neden bir gazeteci ve televizyon programı yapımcısı olan Hulki Cevizoğlu ortaya çıkarır? Ha yanlış anlaşılmasın Hulki Cevizoğlu çok büyük araştırmacıdır benim burada isyan ettiğim nokta akademinin böyle durumlarda zayıf kalışınadır. Gerçi bu durum geçmişte de böyleydi. Kazım Karabekir Paşa, Kars’ı düşman işgalinden kurtardıktan sonra İstanbul’a gelip dönemin Harbiye Nazır’ı Abdullah Paşa’ya çıkıp, ‘’Paşam, ben sana doğuda Ermeni mezalimini içeren vesikalar gönderdim niye bastırmadın? İleride Ermeniler bunun tersiyle Türkleri suçlayacaklar’’[10] diyerek 100 yıl öncesinden önemli bir uyarı yapmıştır ancak Türkiye bugün bile Ermeni tehciri ile ilgili tezlerini uluslararası kamuoyunda başarılı bir şekilde sunamamaktadır.  




Bu da Kazım Karabekir’in Ermeni çetelerinin Türkleri işkence ederek öldürmelerine ilişkin arşivlediği fotoğraflardan biri. Bahariye Starbucks’da oturacağınıza az ötede Erenköy’de Kazım Karabekir Müzesi var gidin yerinde görün!

Türkiye’de insanların bilgiye yaklaşım şekilleri toptan yanlıştır ahali. Bilgi ‘’edinilen’’ bir şeyden ziyade ‘’keşfedilen’’ bir şeydir. Bilgiyi bir hap gibi tüketemezsiniz! Her ne kadar ABD tekeline terk ettiğimiz eğitim sistemimizde öyle araştırmak ve sorgulamak gibi kavramlara yer olmasa da siz böyle şeylere pek takılmayın ve ne olur okuyun ya.

Lütfen…

Hadi selametle…

-------------------------------------------------------------------------------

[1] Cemal Kutay – Türk Milli Mücadelesinde Amerika – 1979
[2] Microfilm Publication T1193 RECORDS OF THE DEPARTMENT OF STATE RELATING TO POLITICAL RELATIONS BETWEEN ARMENIA AND OTHER STATES, 1910-1929 Roll 2 760J.6715/60 - 760J.90C/7 THE NATIONAL ARCHIVES NATIONAL ARCHIVES AND RECORDS SERVICE GENERAL SERVICES ADMINISTRATION. WASHINGTON: 1975
[3] Evans Laurence - Türkiye’nin Paylaşılması – 1972’den aktaran Hulki Cevizoğlu - 1919’un Şifresi – 2007
[4] Dr. Mine Erol – Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu - 1976’dan aktaran Hulki Cevizoğlu – age
[5] Evans Laurence – age’den aktaran Hulki Cevizoğlu – age
[6] Hulki Cevizoğlu – age
[7] Hulki Cevizoğlu – age
[8] Hulki Cevizoğlu – age
[9] Hulki Cevizoğlu – age
[10] Berk Sayar – Kazım Karabekir’i Kızından Dinledim – 2018