8 Şubat 2015 Pazar

Endüstriyel Futbolun Işıl Işıl Karanlık Çağı SG8!

Selam ahali, bu yazıda biraz temanın dışına çıkıp futbol konuşacağız. Endüstriyel futbolun tam ortasında geçen kıpkırmızı bir futbol masalını anlatacağım. Tüm karanlığı ile futbolun üstüne çöken endüstriyel futbolu tam ortadan delen ışıl ışıl üstü başı Liverpool kokan bir futbol emekçisinden bahsedeceğim size. Sadakatin, asaletin vücut bulmuş hali olan Steven Gerrad’ın Liverpool kariyerinde ufak bir gezintiye çıkacağız. Yoksa ne haddime onun kariyerine tek yazıda özetleyebilmek…

Ali Ece’nin FourFourTwo arşivinden bir anekdotu naklederek başlayacağım yazıya;
‘’1980’li yılların ortası… Liverpool sokaklarında hiç dinmeyecekmiş gibi görünen bir yağmur ve fırtına var… Ama insanların başı dimdik, futbol topunun içine gizlenmiş hayallerine dört elle sarılmışlar, Anfield Road’a doğru yürüyorlar. Rüzgara, yağmura aldırmadan, birazdan başlayacak maçta mutluluğun gümüşten şarkısını bulacaklarına emin bir şekilde stada yaklaştıkça adımlarını hızlandırıyorlar.
Hep beraber koşarcasına yürümeye devam edenler arasında bir baba ve oğlu, ikisi bir kırmızı kaşkolü takmış… Baba oğluna o anda dondurucu soğuğu hissettirmemek için hep bir ağızdan söylenen şarkının sözlerini öğretmeye çalışıyor…
O anı ölümsüzleştiren o şarkıyı; ‘’Asla Yalnız Yürümeyeceksin!’’

Biraz sonra maç başlıyor. Babayla çocuğun oturduğu sol kanatta top ‘’Siyah İnci’’nin ayağına gelince herkes ayağa kalkıyor. Çocuk, babasının pantolonunu çekiştiriyor; ‘’Top Barnes’a geldi, beni omzuna al!’’
Ama birden o yıllarda olmayacak bir şey oluyor ve rakip takımın forveti, cezaalanının dışına kadar çıkmış Liverpool kalecisi Grobbelaar’ı geçip topu boş kaleye doğru yuvarlıyor. Tüm dünyada maçı televizyonlarının başından izleyen futbolseverler pozisyonun gol olacağından eminler. Ama Anfield’da kale arkasında oturan Liverpool taraftarlarının hepsi ayağa kalkıyor… Kaleye gitmekte olan topu hızlandıran fırtınaya aldırmadan meşin yuvarlağın aksi yönüne doğru nefesleri tükenene kadar üflüyorlar… Çocuk babasına; ‘’Ne yapmaya çalışıyorlar?’’ diye soruyor. Baba sadece ‘’Bu üfledikleri nefes Liverpool ruhu’’ diyebiliyor.’’

Ali Ece’den şu anekdotu duyduktan sonra doğru takımı desteklediğimi belki de bir milyonuncu defa tasdik etmiş oldum.

Liverpool ruhu…

O maçtan 15 sene sonra ise bambaşka bir çağ başlayacaktı futbolda;

Steven Gerrard çağı…

Artık The KOP Barnes’a değil Gerrad’a şarkılar yazmaya başlamıştı. Hem de bir taneyle de yetinmemişler asla…(Yazının sonunda vereceğim hepsini)

Liverpool her ne kadar 25 senedir şampiyon olamıyor olsa da taraftar 25 senedir yaşanan büyük hayal kırıklıkları arasında kadere zıt giden, kale arkasından üflenen o ruhun 8 numarayla vücut bulmuş hali olan Steven Gerrard’ı bulup onu bağrına basıyordu. Gerrard ise bu sevgiye pek tabii riayet eden yegane şeydi bu taraftar için. Zidane’ın üstün çabalarına rağmen Real Madrid’i geri çevirmiş, Ferguson’ı iki defa reddetmiş ve belki de bu filmin kötü adamı Rus doğalgazının parası ile bir anda ortaya çıkan Chelsea’den gelen tekliflerle mücadele etmiş ve kırmızı formayla efsane olmayı ve pek tabii ki yalnız yürümemeyi tercih etmiştir bu ulu çınar…

Ama unutmamak gerek ki her şeyden önce Stevie de bir insan. 2004-2005 sezonunda Stevie sözleşme uzatma tekliflerini kabul etmemiş ve beklemeye koyulmuştu.  Belki de 25 Mayıs 2005’deki o İstanbul akşamı yaşanmamış olsa endüstriyel futbolun tüm saldırılarına göğüs germiş bu kocaman adam, Steven Gerrard kalesi de düşecekti. Ancak o akşam 3-0’lık devrenin sonunda kale arkasından üflenen o ruh misali Steven Gerrard da kaderine baş kaldırmış ve öyle bir destan yazmıştır ki hem kendisini hem de milyonları kırmızı renge bağlayan yegane kişi olmuştur.

Evet Steven Gerrard o gece Alex Curran’a değil Şampiyonlar Ligi kupasına sarılıp öyle uyuyacak ve tarihe geçen şu sözlerin mimarı olacaktı;

Böyle bir geceden sonra bir insan kendisine kaç para verilirse verilsin Liverpool’dan ayrılamaz!

26 Mayıs sabahı da koşa koşa kulüp binasına gidip sözleşmesini uzatacaktı…

Gerrad kariyeri boyunca çok ‘’acılar çekti’’ bakın hayal kırıklığı yaşadı demiyorum acılar çekti diyorum. Çünkü inandığın şeyden şüphe duymak dünyanın en kötü hislerinden biridir, bu ailen olabilir, siyasi görüşün, dinin yahut tuttuğun takım da olsa aynı şeydir. Çünkü Stevie burada doğmuştu.

''Ben hastalandığımda beni hastaneye değil Anfied’a götürün, orada doğdum ve orada öleceğim!''

diyen de yine kendisidir.

Yani Stevie henüz küçük bir çocukken tanık olduğu Liverpool ruhunun kale arkasından çıkışıyla Liverpool’u olmuş ve 25 Mayıs 2005 akşamı ise bunu tasdiklemiştir.

2009 ve 2014’de ise kariyerindeki tek eksik olan Premier League şampiyonluğuna çok yaklaşmış ancak bu hayali gerçek olmamıştır. Gerrard’ın PL şampiyonluğu tadamayacak olması beni derinden yaralıyor ancak bu takım 20-30 senedir kötü yönetiliyor yapacak hiçbir şey yok.

Peki Liverpool’un çocuğu olan Stevie nereye gidiyor?

Stevie’nin kendi isteğiyle ayrıldığına inanmak biraz güç. Stevie’yi bu takımdan koparan adam belki de hikayenin ikinci kötü adamı; Brendan Rodgers’dır.

Luis Suarez’in gönderilmesini ‘’korkunç bir hata’’ olarak niteleyen ve sezon başı yapılan 9 transferden de memnun olmayan Steven Gerrard sezon başından beri Brendan’ın gözüne batıyor. Hatta bu yüzden Stevie’ye sözleşme uzatma teklifi bile yapılmıyor. Stevie defalarca yönetime çıkıp durumu sormuş olmasına rağmen bir cevap da alamamıştı. İşte bir efsane böyle küstürülüyordu.

‘’Bu kulüpten Shankly, Paisley, Dalglish, Rush geldi geçti ama sonunda yine siz taraftarlara kaldı. Bir gün başkanlar da Benitez de ben de olmayacağız ama Liverpool sonsuza kadar sizin olacak!’’

Steven Gerrard - 2009



Yolun açık olsun güzel adam…

























Son olarak bunu da vermezsem ayıp olur;



Hadi selametle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder