12 Mart 2015 Perşembe

Küresel Gücün Türkiye Aktörleri; Sabetaylık, Masonluk, CFR ve Bilderberg

Selam ahali, devletler üstü güçlerin bu coğrafyadaki faaliyetleri çok eski zamanlara kadar uzanır. 1626’ya yani Sabetay Sevi’ye kadar dayandırabiliriz bu faaliyetleri. Ancak 1626’dan 2015’e kadar gelmeye kalksam kitaba basmam gerekir anasını satayım. Zaten 1600’lerden 1921’de kurulan CFR’ye kadar olan dönem Diaspora Yahudilerinin vur-kaç taktiği üzerine kurulu Bizans entrikaları havasında olan şimdiyle mukayese edilemeyecek derecedeki nispeten küçük olaylardır. Ancak bu olayları küçük diye kestirip atmak da son derece öküzce olur zira etkileri daha sonra ortaya çıkmıştır.


Tabi ki bu yazıyı sadece CFR ile sınırlandırmayı düşünmüyorum, Türkiye’de faaliyet gösteren yeni dünya düzeninin tüm yancı kuruşlarını ele alacağız.


Yazının başında ismini zikrettiğimiz Sabetay Sevi 1626 yılında İzmir’de ortaya çıkan bir hahamdır. Mesih olduğunu iddia eden bu herif kısa bir süre içinde birçok müride ulaşmıştır. Yahudileri Kudüs’e götürüp krallık kuracağını vadetmiştir. Hal böyle olunca Osmanlı makamlarınca tutuklanıp sorguya çekilir. Bunun üzerine kellesinin gideceğini düşünerek Müslüman olduğunu beyan eder. Doğal olarak müridleri de ‘’şşş noluyoz ya?’’ diyerek tepki gösterir. Ancak aslında Müslüman olmayan Sevi, müridlerine amaçlarına ulaşabilmek için Müslüman gibi görünmeleri gerektiğini telkin eder. Yahudilik içinde yeni bir tarikat ortaya çıkmış olur. İşte Sabetaycılığın çıkış noktası budur. Sabetaycılık o dönemlerden günümüze kadar varlığını sürdüren bir olgudur ve cumhuriyetin ilk yıllarından beri her alanda söz sahibi olmuş şahsiyetlerdir. Türkiye’de masonluğun da kontrolünün sabetayistlerde olduğu söylenir zira Abdi İpkeçi bir sabetayisttir ve 01.04.1963’de Lions Localarını kurmuştur Türkiye’de. Sakıp Sabancı sabetayist mi bilmiyorum ancak yeri gelmişken onun da 06.01.1951 tarihinde Rotary’leri Türkiye’de kuran kişi olduğunu söylemek istedim.

Etimolojik olarak sabetaycıların soyisimlerinin ‘’-men. -man, -er, -ar’’ şeklinde bittiği söylenir ancak bu bir ölçü müdür? Tabi ki değildir. Zaten ‘’aha sabetayist yürüyün lan’’ gibi bir cadı avı başlatmak son derece yanlış bir tavır olur. Zira her sabetayist Empire State’in terasında kötü kahkaha atarak şampanyasını yudumlamıyor tabi ki. Senin deden silah kaçakçısı da olabilir ancak bu seni bağlamaz. Neyse beni zaten bilenler bilir kimseyi soyundan ötürü topa tutacak değilim.

Şimdi Sabetayistleri anlatırken karşımıza bir iki defa çıkan Masonluk nedir ne değildir onu bi’ oturtalım;

Masonluk yüzyıllarıdır var olan birçok ritüeli ve riti bulunan ve hala üzerindeki sır perdesi tam olarak kaldırılamamış bir oluşumdur. Ancak şunu söylememde fayda var Türkiye’deki masonluk genel itibariyle içi boştur. Zenginlerin elitist takıldığı ve beyefendicilik oynadığı sosyal kulüp statüsünde oluşumlardır ancak felsefeleri açısından pek de tasvip edilecek bir yanı yoktur. Öte yandan dünya çapındaki masonluk için özellikle de üst dereceli olanları(şu 33 muhabbeti gibi) son iki-üç yüzyılda dünya tarihine en çok müdahalede bulunmuş oluşumdur diyebiliriz. Şimdi esas nokta şu ki; Masonluk Kabala ve spiritüalizm esaslarıyla devam eden bir oluşumdur ancak ilk başta duvar ustaları tarafından kurulmuştur. Zaten masonun kelime anlamı da duvar ustasıdır. Bu duvar ustalarının cemiyetine daha sonra bazı üst kademe insanların katılmasıyla bambaşka bir masonluk ortaya çıkmıştır.

Şimdi iki tane ayet vereyim;

‘’Şeytanları da onun emrine verdik. Hepsi birer BİNA USTASI ve dalgıçtı’’
Sad – 37
‘’Şeytanlar kendi dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbette ki vahiy gönderirler.’’
En’am – 121

Ayette bina ustası vurgusu var ve daha sonra duvar ustası anlamına gelen bir kelimeden ismiyle alakasız bir örgüt kuruluyor bunlar ilginç şeyler. Masonluk şeytanların telkiniyle kurulup palazlanmış olabilir mi? Damalı zemin ve boyutlar arası iletişim dedikleri ritüellerde acaba şeytanla mı irtibat kuruyorlar?

Bilemiyorum, olabilir. Bu sadece bir yorumdu.

Neyse bizim konumuz Türkiye’de olan bitendi. Türkiye’de faaliyet gösteren Lions ve Rotarty locaları dediğim gibi içi boş oluşumlardır ancak dışarıdaki biraderlerinden gelen komutla yaptıkları büyük bir olay vardır;

28 Şubat postmodern darbesi…

Evet 28 Şubat masonik bir darbeydi. Zira Erbakan şu tarz fikirleri olan bir siyasetçiydi ve Türkiye Siyonizm konusunda ciddi manada bilinçlenmeye başlamıştı;



                                          








Özellikle son verdiğim linkteki video Masonları tutuşturmuş ve Erbakan’ın bileti o an kesilmiştir. Türkiye’de bir cadı avı başlatılmış ve irtica adında suni bir düşmana karşı savaş açılmıştır neticesinde de Erbakan iktidardan bir daha geri gelemeyecek şekilde uzaklaştırıldı. Saadet Partisinin oylarının %1’lerde gezmesi de bu yüzdendir zaten. 

Sonrasında Abramowitz ve Brzezinski Türkiye’nin geleceğinin siyasi İslam-ılımlı İslam’dan geçtiği görüşünde birleşmişler ve bu planı uygulamaya girişmişlerdi. İrtica diye yanıp tutuşan ülkede siyasi İslam(!). Toplumun havasını ne kadar kolay değiştirebildiklerini görün.

Siyasi İslam-Ilımlı İslam çerçevesinde Recep Tayyip Erdoğan’lı AKP ve Fetullah Gülen hareketi Türkiye’de iktidara getirilmiştir.

Bakın;




Tayyip Erdoğan 2004’te AJC(Amerikan Yahudi Kongresi)’den üstün hizmet madalyası alırken.

Yine aynı Tayyip Erdoğan 2005’te ise ADL isimli başka bir Yahudi kuruluşundan ödül alır;




Resimde Tayyip Erdoğan’ın yanında gördüğünüz kişi ADL başkanı Abraham Foxman’dır. Peki yine aynı Abraham Foxman kiminle kucaklaşıyor dersiniz;





Hocaefendi(!) değil mi la o? Evet ta kendisi, pek muhterem Fetullah Gülen hocaefendi hazretleri(!)

Masonların Türkiye’deki faaliyetleri derken 28 Şubat masonik potmodern darbesine oradan da gayri ihtiyari olarak AKP’ye geldi laf ve koronolojiden uzaklaştık. AKP iktidarına daha var durun şimdi.

Takvimleri geri alıyoruz. Yıl 1921…

Başlık at evladım büyük haflerle;

CFR




Devletler üstü güçler, tarihin ilk masonik devleti olan ABD’deki halkı kontrol etmek için tüm medya organlarını satın alma yoluna gitmişlerdi. Hakimiyeti diğer ülkeler için de kurmak maksadıyla toplanıldığında ise Dış İlişkiler Konseyi yani CFR ortaya çıkmıştır. CFR, 21 Temmuz 1921'de New York'ta kuruldu. Kuruluşunda Yahudi kökenli Walter Lippmann'ın önemli rolü olmuştur. Ancak yine arka planda Rockefeller vardır. CFR’nin onursal başkanı pek tabi ki David Rockefeller’dir. CFR, 2. Dünya Savaşı'nda çok önemli bir rol oynamıştır. Foreign Affairs adlı ünlü dergi bu örgütün yayın organıdır. Amerika'daki istihbarat örgütleri üzerinde oldukça güçlüdür. FBI, CIA, DIA, DEA gibi istihbarat şefleri bu örgütün de elemanıdır ve CFR'nin sözünde dışarı çıkamazlar.

CFR`nin amacı öncelikle gelişmemiş ve gelişmekte olan(bu da çok klişe bi’ kalıp oldu lan) ülkeler olmak üzere, tüm yabancı ülkelerin politika ve ekonomik sistemlerini kontrol altına almaktır. Yani bir başka deyişle ülkelerin devlet başkanlarını atamaktır.

 Bu amaçlar için Bilderberg toplantıları yapılmaktadır.



 


Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını ve etkinliğini oluşturmak amacıyla Hollanda'da Oosterbeek şehrinde Bilderberg Oteli'nde 1954'te kurulmuştur. Yukarıdaki resim Bilderberg Oteli’dir. Ancak Bilderberg zirveleri sürekli bu otelde yapılmaz. Bu otel ilk toplantıya ev sahipliği yaptığı için zirveye adını vermiştir sadece. Bilderberg'in kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderberg'in fikir babası olarak bilinir. Aynı zamanda CFR üyesidir.

Bilderberg toplantıları yılda bir düzenlenir ve resmi değildir. Katılımcıları arasında sadece siyasetçiler yoktur, birçok büyük iş adamı, para babası şahsiyetler, önemli yazarlar, sanatçılar vs. de katılabilir.

Bilderberg toplantılarına katılan bazı isimler ise şöyledir;

Mustafa Koç, Recep Tayyip Erdoğan, Ali Babacan, Sami Kohen, Suzan Sabancı Dinçer, Agah Uğur, Fehmi Koru, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Güler Sabancı, Cem Boyner, Rahmi Koç ,Suna Kıraç, Sedat Ergin, Erkut Yücaoğlu, Kemal Derviş, Ümit Boyner…

Ne yaptılar? ;

12 Eylül 1980 darbesi…

Sağ – Sol çatışması ve bu sakat fikirler CFR ürünüdür. Önce ortam karıştırıldı. Ardından Kenan Evren ‘’kurtarıcı’’ olarak piyasaya sürüldü, darbe yapıldı ve bu suni terör sona erdi. Zaten CFR’nin Türkiye’de ipleri eline alması Kenan Evren ile olmuştur. Kenan Evren’den sonra CFR bu sefer başa Turgut Özal’ı getirmiştir. Özal gümrük birliği anlaşmasını imzalamış, Türkiye’yi açık pazar haline getirmiştir. 

CFR’nin amacı neydi? 

Politik ve ekonomik kontrol…

Al sana politik, al sana ekonomik.

Peki bitti mi? Tabi ki hayır. İkinci adım;

Özelleştirme…

Özelleştirmeler Özal dönemiyle göze batar hale gelmeye başlamış AKP iktidarıyla çığırından çıkmıştır. Kelimeler ve Kavramlar başlıklı yazımda bahsetmiştim dozunda özelleştirme iyi sonuçlar doğurabilir ancak devletin şirketlerini iki paralık ederek yabancılara vermenin adı özelleştirme değil peşkeş çekmedir.

AKP dönemi özelleştirmelerine bakalım;
1-TAKSAN
2-GERKONSAN
3-SEKA Afyon işletmesi
4- SEKA Balıkesir işletmesi
5- SEKA Çaycuma işletmesi
6- SEKA Kastamonu işletmesi
7- SEKA Aksu işletmesi
8- SEKA Taşucu Tersane Alanı
9- SEKA ya ait 4 taşınmaz
10- TZD Sakarya işletmesi
11- THY USAŞ
12- TDi Trabzon Limanı
13- TDi Dikili Limanı
14- TDi Kuşadası Limanı
15- Sümer Holdinge Ait Merinos Halı Fabrikası
16- SÜMER HOLDiNGE Ait ERYAĞ
17- SÜMER HOLDiNGE Ait Adıyaman işletmesi
18- SÜMER HOLDiNGe ait 117 adet taşınmaz
19- KBiye ait 103 arsa, 89 lojman
20- EBÜAŞ-MEYBUZ
21- EBÜAŞa ait 54 taşınmaz
22- TEKEL Kaya Tuz
23- TEKELe ait 30 taşınmaz
24- ESGAZ
25- BURSAGAZ
26- ETi BAKIR
27- ETi GÜMÜŞ
28- ETi KROM
29- ETi ELEKTROMETALURJi A.Ş
30- Çayeli Bakır işletmeleri A.Ş
31- KBi Samsun işletmesi
32- KBi 65 adet taşınmaz
33-DiV-HAN A.Ş
34- Amasya Şeker Fabrikası
35- Kütahya Şeker Fabrikası
36- SÜMER HOLDiNGe ait TÜMOSAN
37- SÜMER HOLDiNG Malatya işletmesi
38- SÜMER HOLDiNG Bakırköy işletmesi
39- SÜMER HOLDiNG Diyarbakır işletmesi
40- SÜMER HOLDiNG Çanakkale Deri işletmesi
41- SÜMER HOLDiNGE Ait 108 Adet Taşınmaz
42- SÜMER HOLDiNG Ortadoğu Teknopark A.Ş
43- SEKA Karacasu işletmesi
44- SEKA Ankara Alım Satım Binası Müdürlüğü
45- SEKA Ardanuç işletmesi Varlıkları
46- TÜGSAŞ
47- TÜGSAŞ Gemlik Gübre San. TAŞ
48- TÜGSAŞ-iGSAŞ HiSSELERi % 100
49- TÜGSAŞ Urfa Depoları arazisi
50- TÜGSAsa ait 23 taşınmaz
51- iGSAŞ Kütahya Gübre Varlıkları
52- TEKEL Alkolü içkiler San. A.Ş
53- TEKELe ait 60 adet taşınmaz
54- TEKEL İnegöl Kibrit Fabrikası T.A.Ş
55- TEKEL Gemlik Sun.ip.Mües. T.A.Ş
56- TEKEL Tuzluca Tuzlası
57- TEKEL Sekili Tuzlası
58- EBÜAŞ Samsun Soğuk Hava Deposu
59- EBÜAŞ Manisa Kombinası
60- EBÜAŞ Manisa Arsası
61- EBÜAŞa ait 101 adet Taşınmaz
62- TDi ANKARA FERiBOTU
63- TDi Samsun Feribotu
64- PETKiM 2adet taşınmaz
65- TEDAŞ 1 arsa, 1 adet trafo binası
66- TEDAŞ 1 adet taşınmaz
67- ATAKÖY Turizm A:Ş
68- ATAKÖY Otelcilik A:Ş
69- ATAKÖY Marina Ve Yat işletmesi
70- SÜMER HOLDiNG Beykoz işletmesi
71- SÜMER HOLDiNG istanbul imar LTD.ŞTi
72- SÜMER HOLDiNG 2 adet Taşınmaz
73- TDi Karadeniz Gemisi
74- TEKEL Kristal Tuz Rafinerisi
75- TEKEL Kağızman Tuzlası
76- TEKELe ait 49 adet taşınmaz
77- TÜPRAŞ 2 adet taşınmaz
78- TDi 1 Adet Taşınmaz
79- SEKA 5 Adet taşınmaz
80- KÖY HiZMETLERi GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Tasfiye Edildi),
81- SSK Hastaneleri (Tasfiye Edildi)
82- SSK Eczaneleri (Tasfiye Edildi)
82- SEKA Kocaeli Fabrikası ve arsası
83-Sümer Holding Sarıkamış işletmesi
84-Sümer Holding Sivas Dokuma Fabrikası
85- Sümer Holding Manisa Pam. Men. A:Ş
86- Sümer Holding Makine Ve Teçhizat
87- Sümer Holding 32 Adet Taşınmaz
88- TÜGSAŞ Samsun Gübre Sanayi A.Ş.
89- Tekel 5 Adet Taşınmaz
90- Araç Muayene istasyonları 1. Bölge
91- DSi ERCiYES Sosyal Tesisi
92-Bayındırlık Ve iskan Bakanlığı ERCiYES Sosyal Tesisi
93- Karayolları ERCiYES Sosyal Tesisi
94-TEKEL Sigara Fabrikaları
95-Sümer Holding Bergama Pamuk ipliği Fabrikası
96-TEKEL Sigara Fabrikalarına Ait Taşınmazlar
97-TEKEL Puro Fabrikaları
98-TEKEL Alkol işletmelerine Ait Taşınmazlar
99- Tercan Ayakkabı işletmesi
100-TCDD Mersin Limanı
101-Adapazarı Şeker Fabrikası
102-Ereğli Demir Çelik Fabrikası
103-iskenderun Demir Çelik Fabrikası
104-Ereğli Limanı
105- iskenderun Limanı
106-Yarımca Limanı
107- Yarımca Porselen Fabrikası
108- Romanyadaki Silisli Sac Fabrikası
109- Divriği Demir Madeni
110- Hekimhan Demir Madeni
111- Kırıkkale Çelik Çekme Boru Fabrikası
112- BORÇELiK
113-TÜPRAŞ
114- PETKiM
115- TÜRK TELEKOM
116- KIBRIS TÜRK HAVA YOLLARI
117- TÜGSAŞ Toros Gübre Fabrikası
118- TÜGSAŞ Tekirdağ, Tarsus, Fatsa Depoları
119- Seydişehir Eti Alüminyum A.Ş.
120- OYMAPINAR BARAJI
121- ETi Alüminyuma Ait Madenler
122- Emekli Sandığı Ankara Emek işhanı
123- Emekli Sandığı istanbul Hilton Oteli.
124- İzmir Limanı

Liste hayli kalabalık. ‘’AKP ülkeyi satıyor abuuuu’’ şeklinde çığırtkanlık yapmayacağım ancak şunu söyleyebilirim ki limanların, Telekom'un, Tüpraş'ın, Erdemir'in, Petkim'in, Tekel'in, Seka'nın, İDO'nun ve maden işletmelerinin fütursuzca özelleştirilmesi kabul edilir şeyler değil.

Yani diyeceğim odur ki şu sandığa giderken biraz araştırıp öyle gidin lütfen. Ben artık CFR ve Bilderberg’den gelen adam istemiyorum lan ülkemin başında.





Bu adamın oluşumu %50 küsür oy alarak birinci parti oluyor. İkinci gelen partinin genel başkanı da ABD kapılarında yatıyor Abramowitz’den randevu koparmaya çalışıyor.

http://bmajans.blogspot.com.tr/2013/12/kilicdaroglu-wahingtonda-abramowitz-ve.html

Bi’ bakın şu linke. Kılıçdaroğlu Abramowitz’in peşinde dolanıyor, Fehmi Koru’nun raporları fink atıyor ortalıkta. Bu nasıl siyaset Allah aşkına?

Dik durun lan azıcık!

Daha ne kadar uyuyacaksın? Yol ver gitsin hepsine. Unutmayın her zaman bir seçim hakkınız ve bir şeyleri değiştirmek adına iradeniz vardır, kullanın o iradenizi, pabuç bırakmayın artık bu tiplere. Çok zor bir şey değil ahali kimse mutlak hakim değil bu dünyada.

Kimse şah değil, padişah değil, hükümdar değil... Dırınım...

Hadi selametle.

9 Mart 2015 Pazartesi

İslam'ın Dejenere Edilmesi Spiritüalizm Tasavvuf ve Cemaatler

Selam ahali, insan hayatının büyük bir çoğunluğuna din yön verir. İnsanlığın dünya üzerindeki ilk yıllarından beri bir şeye inanma ihtiyacı baş göstermiştir. Din önemlidir arkadaşım. Ateistlerde bile bu böyledir zira ateizm kendisinde bir kimlik halini almıştır, dinleri ve bir ilahın varlığını inkar ettiğini beyan eder yani işin çıkış noktası yine dindir. Hal böyleyken dünya üzerinde hakimiyet hedefleyen güruhun da bu mevzuyu atlaması düşünülemez ki atlamıyorlar da zaten. Zira tek dünya devletine giden yolda tek bir dil ve tek bir din olmalı bu yüzden semavi dinler de hızla dejenere edilmelidir.

Nasıl mı?

Yahudilik ve Hristiyanlığın hali ortada zaten ancak Kur’an’a dokunamadıkları için İslam’ı dejenere edemiyorlar diye düşünmek son derece dangalakça bir tavır olur. Kur’an’a dokunamıyorlar ancak seni ondan uzaklaştırıyorlar. İsrailiyat dediğimiz uydurmaları dolduruyorlar İslam’ın içine ve bunu yaparken çok çeşitli kaynaklar kullanıyorlar. Bu yazıdaki konumuz İslam’ın nasıl dejenere edildiği, tasavvuf kisvesi altında kültürümüze yamanan spiritüalizm bu bozulmada cemaatlerin rolü ve alim olarak tanıdığınız bazı şahsiyetlerin ifşahatı olacaktır.

Dinç bir kafayla okumanızı tavsiye ederim zira yazımız uzun olacak çünkü çok sayıda konu başlığımız var, videolar ve resimlerle dolu hayli dallı budaklı bir yazı okuyacaksın.

Konuya ufaktan dalıyorum şimdi;

Dinin nihai kaynağı Kur’an’dır. Ancak günümüzde birçok evde manzara şöyledir;







Öylece duvara asarlar kitabı. O kitap okuyasın diye indirildi. Eğer sen o kitaptan bu denli uzaklaşmaya devam edersen Spiritüalizm senin dininin ve kültürünün içinde iyice dallanıp budaklanacaktır.

Aslında önce Spiritüalizm nedir ne değildir onu bi’ oturtmak gerek.

Spiritüalizm, yani ruhçu felsefede asla tanrı inkarı yoktur. Tanrının kutsallığı ve yüceliği övülür. Sevgi, kardeşlik, iyilik gibi kavramlar müthiş ön planda tutulur. Bakın bu kavramları size ezberden okuyan kim varsa asıl amacı sevgi kardeşlik falan değildir bu kavramlardan yararlanmaktır.

Spiritüalizmin ana düşüncesi  ‘’Allah bir enerjidir’’ ‘’Bir varoluş biçimidir’’ gibi uyduruk fikirler etrafında gelişir. Allah’ın spesifik bir şey olmadığı her şeyin Allah olduğu pantesit düşünceyi savunur yani laf dönüp dolaşıp ‘’aslında sen de tanrısın’’a gelir. Spiritüalizm ve bilimin ışığı adı altında, dejenere edilmiş bir tanrı inancına dayalı uyduruk bir din olan New Age’i öngörür. Bir birleşmenin ve tek dünya devletinin gerekli olduğu savunulur. 

Ancak Allah;

"Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık.  Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır." (Hucurat Suresi, 13. Ayet)

demiştir.

Yani bu spiritüalist fikirlerle taban tabana zıt bir ifadedir. Hani birleşme? Aksine ‘’SİZİ MİLLETLERE VE BOYLARA AYIRDIK’’ diye bir vurgu var şayet tek dünya devleti gerekli olsaydı böyle bir şey yazılır mıydı? Ayrıca bu ayet Kur’an’ın sadece 7. yy’da Araplara inmediğinin yegane kanıtıdır. Zira buradaki evrenselliği bir kenara bırakacak olursak o dönemler tek dünya devletini savunan bir güruh var mıydı? Sizce bu bizlere 1400 sene öncesinden bir spoiler değil midir?

Tasavvuf’daki ‘’Enel Hak’’ mevzuunu duymuşsunuzdur. Vahdet-i Vücud inancı da keza aynı şekilde ‘’sen de aslında tanrısın, her şey tanrıdır’’ düşüncesini öngörür. Spiritüalizmden ne farkı var Allah aşkına?  Tek fark tasavvuf Arapça. Zaten en büyük yanlışlardan biri de Arapçaya ulûhiyet yüklemektir. Kur’an Arapça değil Allah’çadır. Yani kutsal olan Arapça metinler değil Allah’ın vahiyleridir bizlere gönderdiği mesajlardır.

Şimdi kimse lisede divan edebiyatı anlatan edebiyat öğretmeni edasıyla ‘’ama orada öyle demek istemiyoo yaa’’ moduna girmesin. Enel Hak demek Enel Hak demektir. Kem küm etmeye gerek yok.  Ben tanrıyım demişlerdir nokta.

Tasavvuf ve Spiritüalizmin örtüştüğü bir başka nokta da şeytan meselesidir. Spiritüalizm de iyi-kötü ayrımı yoktur. Onlara göre İblis, kötü olma rolünü seçmiş "fedakâr" birisidir. Aynı mantık tasavvufta da kendini gösterir. Ancak işi aslı hiç de öyle değildir şeytan Allah’a isyan etmiştir ve kötüdür. Yani şeytan sadece bir vesiledir. Allah kesinlikle sınav yapmak için şeytana muhtaç değildir. Ve Allah Kur’an’da şeytandan şöyle bahseder;

"Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi."  Hicr - 34,35

"Allah buyurdu: “Çık oradan, yenik düşmüş ve kovulmuş olarak.  Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım.” Araf - 18

"Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi?" – Yasin - 60

Yani spiritüalizm kisvesi altında bize sunulan tasavvuf bir kez daha Kur’an’la çelişmiştir.

Günde onlarca defa Arapçasını okuduğunuz İhlas suresi ne der?

‘’Allah Sameddir’’ yani hiçbir şeye muhtaç değildir. Peki büyük tasavvuf alimi(!) Ibn-i Arabi neler söylemiş;

"Varlığımız onun varlığıdır. Varlığımız açısından biz O’na muhtaç, nefsinden zuhuru için O bize muhtaçtır"

"O bana hamd eder, ben ona hamd ederim; O bana ibadet eder, ben O'na ibadet ederim"
Fususu'l Hikem, 1/83

Bakın pantezimin, spiritüalizmin tasavvuftaki yerini görüyor musunuz? Daha nesini savunacaksın? Ibn-i Arabi Kur’an ile çelişmiştir nokta. İbn-i Arabi başka neler söylemiş duymak istiyor musun?

"İnsan, Allah'ın sureti; alemler, bu suretin kendisinde yansıdığı ayna; Allah da, insanın sureti olduğu Zat'tır. Şu halde biz, Hakk'ı, hangi vasıf ile nitelemiş isek, bizde de o vasıf vardır. Çünkü suretleri farklı olsa bile, dua eden, icabet edenin aynısıdır." "O halde, dini anlamıyla, ahiret hayatında bir azap ve mükafat yoktur."

Cennet Cehennem yok mu? Hani Allah’ın Adl sıfatı? Arkadaşım bak gör. Gözünün önünde duruyor her şey. Hem tasavvufçu hem Müslüman olamazsın. Bu iki inanç birbirine taban tabana zıttır. Birbirinden farklı şeylerdir. Tasavvuf tekâmül inancını savunurken İslam’daki öğreti sınavdır.

Bir de tasavvufun dünya nimetlerini, dünya hayatını terketmek gibi bir öğretisi vardır ki kesinlikle bunun da İslam’da yeri yoktur. Bunların kaynağı Paganizm tesiri altında kalmış olan Hristiyan çileciliğidir. Hristiyanlık bu sebeple son derece zengin olan ve birer kral peygamber olan Hz. Davud ve Hz. Süleyman peygamberleri birer günahkar olarak lanse edip tam peygamber kabul etmezler.

Ancak Allah Kur’an’da bu iki peygamberi överek bizlere bu konuda bir uyarıda bulunmuştur;

Davûd'a Süleyman'ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah'a sığınır, yakarırdı.
Sad – 30

İncil’de de zenginlik sürekli kötü bir şey olarak lanse edilip çilecilik tavsiye edilmiştir;

"İsa şakirtlerine dedi: Ne yiyeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin. Çünkü hayat yiyecekten ve beden giyecekten daha üstündür. Kargalara bakın, onlar ne ekerler, ne de biçerler, ne kilerleri ve ne de ambarları var, Allah onları besler, sizler kuşlardan ne kadar daha değerlisiniz?".

"Eğer kâmil olmak istersen git, neyin varsa sat ve fakirlere ver, göklerde hazinen olacaktır ve gel, benim ardımca yürü".

"Yine size derim: Devenin iğne deliğinden geçmesi zengin adamın Allah'ın melekûtüna girmesinden daha kolaydır".


Allah ise bu saptırmalara yine Kur’an’da cevap vermiştir. Şöyle ki;

''Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar.  Suçluları böyle cezalandırırız biz.'' (Araf - 40)

Bam!

Deve ve iğne deliği vurgusu dikkatinizi çekti mi? Bu ayet direkt olarak bu öğretiye çakılmış bir tokattır. Yani Allah zengin olanlar değil kibirli olanlar, isyan edenler cennete giremeyecektir demektedir. Zaten şeytanın olayı da budur; kibir. Tüm bu ‘’sen de aslında tanrsın’’ öğretilerinin çıkış noktası da yine kibirdir. Egonu kıracaksın sen sadece bir insan, bir kulsun. Nedir bu kendine ulûhiyet adama çabaları ya bi’ otur oturduğun yerde.

Tasavvuf ve Spiritüalizmden devam edecek olursak bu tip çileciliklerin kesinlikle İslam’da yeri yoktur. Zira İslam’a göre dünya hayatı ile ahiret yurdu bir bütündür. Şimdi yine Kur’an’dan bazı ayetlerle başbaşa bırakıyorum sizleri;

‘’De ki "Allah`ın kulları için verdiği süslenecek şeylerle rızık olarak verdiklerinin temiz olanlarını kim yasak edebilir?
Yine de ki "bunlar dünyadaki inançlı kişilerindir. Ahirette ise yalnız onlarındır’’.
Ayetlerimizi anlayanlara bu şekilde açıklamaktayız.’’ (Araf  - 32)

‘’O Allah ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratmıştır.’’ (Bakara - 29)

‘’Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan rızıklardan helal ve hoş olarak yiyin.’’ (Bakara - 168)

Açıkçası sıkıldım artık bu tasavvuf ve spiritüalizm muhabbetlerinden zira hepsi aynı kapıya çıkıyor. Sürekli aynı şeyler etrafında dönüp duruyoruz son olarak şu iki videoyu verip konuyu biraz değiştirmek istiyorum.


                                          








Ahmed Hulusi’yi duymuşsunuzdur. Kendisiyle ilgili tek bir dahi kelime etmeyeceğim şu yazısını Allah rızası için bir okuyun. Zaten her şey ortada değil mi?



Bir de son zamanlarda Burak Özdemir diye bir herif çıktı piyasaya. Tanrı’nın doğum günü adlı kitabıyla. Onun hakkında da aslında söylenecek çok söz var ancak yazıyı daha fazla uzatmamak adına şu eleştiriyi bi’ okuyun derim. Kalemi kuvvetli bir arkadaştır. Üzerine ekleme yapmaya gerek duymuyorum;



İslam'ın dejenere edilmesinde, spiritüalizm ve tasavvuftan sonra en çok uydurma hadisler, tefsirler ve alim(!)ler kullanılır. Bu faaliyetleri ise yoğun olarak cemaatler yürütür. Türkiye'de de en çok Mevlana ve Yunus Emre üzerinden yürünür. Zaten UNESCO gibi küreselci bir kuruluşun 2007’yi Mevlana yılı ilan etmesi de hayli düşündürücü olsa gerek.  Yunus Emre’nin ünlü bir sözü vardır ki şu an spiritüalistlerce ve masonlarca parola olarak kullanılmaktadır.

‘’Yaradılanı severim yaradandan ötürü.’’

İlk bakışta son derece masumane bir söz gibi duruyor değil mi? 

Yaradılanı yaradandan ötürü hoş görmek her türlü yoruma açıktır. Mesela şeytanı Allah yarattı diye sevmek gibi spiritüalistlerin parolasına da kapı açabilir. Hristiyanların şu çok meşhur tokat atana diğer yanağını dönme mevzuuna da benzerlik taşıyor aslında. Eee ne var bunda diyebilirsiniz ancak o iş hiç de öyle değildir.

Biri sana bir tokat attığında;
1)Sen de ona bir tokat atarsın(ki İslam’a göre hakkındır)
1a) Sadece bir tane atabilirsin sana atılandan fazlasını değil.
1b) Sana atılandan daha şiddetli bir tokat atamazsın.
2) Affedebilirsin(ki yine İslam’da kısas hakkının bulunmasına rağmen affetmenin daha erdemli oluşuna vurgu yapılır)

Yani sonuç olarak ya bir tane de sen yapıştırırsın ya da affedersin gidip de öbür yanağını dönmezsin. Bu mazoşistliktir.

Bir de hadis ve mezhep mevzuu vardır ki buraya dikkat. Peygamberi kullanarak bir bozulma yaratmak amaçlanmıştır. Bu arada hadisler Peygamberin söylediği sözler değil sadece söylediği iddia edilen sözlerdir. Muhammed peygamber sözlerinin kitaplaştırılmasına karşı çıkmıştır. Bu hadis kitapları da ölümünden çok çok sonra ortaya çıkmıştır. Bu durumda doğruluğu bile meçhul olan hadisler dinin kaynağı olamaz. Bir örnek vereyim;

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teala hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı."
Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizi, Da'avat 105, (3533)

Günah işlemeyen kavimlerin helak edileceğinden bahsedilmiş. Peki Kur’an’da durum nedir?;

‘’Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik.  Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.’’
Yunus  - 13    

‘’Azabımız onlara gelip çattığında, yaptıkları, şu çığlığı yükseltmekten başka bir şey olmamıştır: Biz gerçekten zalimlerdik. ‘’
Araf -  5

Kur’an’a göre ise zalimler helak edilmiştir. Yani hadis olarak lanse edilen kimin söylediği belli olmayan sözler Kur’an ile taban tabana zıttır.

Bakın şunun ayrımına iyi varmak gerek, Hz. Muhammed’i dinden izale etmek gibi bir maksadım yok. Hadis şeklinde lanse edilen sözlerin kaynağının güvenilir olmadığını söylüyorum sadece. Hatta gelin bir örnekle daha destekleyelim;

Veda hutbesi yüzbinlerce şahidi bulunan bir hadisedir ancak buna rağmen günümüzde üç farklı versiyonu bulunmaktadır.

Birincisinin sonunda;
‘’Size Kur’an’ı ve ehlibeytimi bırakıyorum.’’

İkincisinin sonunda;
‘’Size Kur’an ve sünnetimi bırakıyorum’’

Üçüncüsünün sonunda ise;
‘’Size sadece Kur’an’ı bırakıyorum’’

denmektedir.

Yani yüzbinlerce tanığı olan bu hadise bile güvenilmezken diğer hadisler dinin birebir kaynağı olmaktan çok uzaktır. Hadisler hem kendi içlerinde birbirleriyle, hem akılla hem de Kur'an ile çelişmektedir.

Hadis kısmını hiç uzatmadan tefsir ve alim(!)lere gelelim. Günümüzde en geniş kitlesi bulunan tefsirler hangisidir?

Risale-i Nurlar.

Şimdi biraz da Risaleleri inceleyelim;





Flash TV haberciliği yaparak highlight ettiğim kısımda Said Nursi vahiy aldığını iddia ederek Kur’an’ın bazı sıfatlarını Risale isimli eserlerine de atfetmiştir.




Dershane’yi Nuriye şeklinde tanımladığı abi evlerini açmak ibadetmiş(!) e yuh!






Bu kısım ise İslam’da kesinlikle yeri bulunmayan ruhbanlığın tarifidir. Allah’ın. Muhammed peygamberden sonra da birilerini görevli olarak gönderdiğinden bahsetmiştir. Peygamber kelimesini direkt kullanmasa da bir ima olduğu aşikardır. Peygamber demektense dini tecdit etmek üzere müeccid gönderilir diye bir kılıf uydurmuştur. Belli aralıklarla gönderilen bu müeccidlerden biri Mevlana’ymış ve Mevlana’dan sonra da bayrağı Said Nursi devralmış. Etmeyin eylemeyin ya bunların İslam’la ne alakası var Allah aşkına. Kur’an ile taban tabana zıt olan, çelişen ifadelerdir bunlar. Uymayın kendini alim olarak tanıtanlara!





Bu nasıl bir komedidir bilemiyorum ahali. Yorum getirmekte zorlanıyorum şu an. Bunlara nasıl inanıyorsunuz ey şakirt kardeşlerim? Nasıl yıkadılar sizin beyninizi? Valla kusura bakmayın da maklubeyi fazla kaçırmışsınız sanki.




Lord of the Rings mi lan bu ne tılsımı? İslam böyle bir din değil yapmayın etmeyin.





Ve sapkınlığın doruk noktasına ulaştığı an! Hz Ebubekir okuduğu hutbenin izahının Risalelerde yer aldığını söylemiş(!) Ne kullanıyorsunuz lan siz? LSD Airlines iyi uçuşlar diler…





Yine bir vahiy iddiası ve ek olarak Risalelerin Kur’an hükmüne geçtiği söyleniyor. Arkadaşım hiçbir şey Kur’an hükmüne geçemez. Hz. Muhammed (SAV) bile sözlerinin ayet sanılmaması için kitaplaştırılmasına, toplanmasına karşı çıkmışken bu nasıl bir cesarettir? Bu nasıl bir sapkınlıktır? Bu ne cürret ulan?


‘’Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için 'Bu Allah katındandır' diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.’’
Bakara – 79


Allah bunların olacağını önceden bildirmiş ve uyarmış alın görüyorsunuz.





Şizofrenik ölçülerde bir özgüven!



Arkadaşlar, etmeyin eylemeyin dinin tek kaynağı Kur’an’dır. Bu gibi uyduruk öğretilere pabuç bırakmayın, gözünüzü açık tutun. Seni Kur’an’dan uzaklaştırmak için her şeyi yapıyorlar görüyorsun. Bak sana bir spoiler daha;

"Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi” dedi."
Furkan – 30

Alın bu da şeytanın sözleri;

‘’Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.’’
Araf – 16

‘’…. senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.’’ Ne demek? Kaleyi içeriden fethedeceğini söylüyor şeytan. Bugünkü cemaatlere bir atıf olabilir mi?


Bir de içi israiliyat dolu olan hadis, mezhep, tasavvuf gibi şeyleri savunanların bir numaralı argümanı şudur;

‘’Kur’an her şeyi açıklamıyor ki yeaa’’


 Oysaki;

‘’Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz?’’
Araf – 3

şeklinde bir ayet vardır.


Kur’an bir şifreler kitabı değildir. Ömer Çelakıl gibi tiplere de pabuç bırakmayın. Kur’an’da her şey çok açıktır. Mesela abdest şöyle açıklanmıştır;


‘’Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda; Yıkayınız: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi.
Sıvazlayınız: başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı.
Eğer cünüp iseniz temizlenin.
Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan geldi ise, ya da kadınlara dokunduysanız, ve de su bulamamışsanız: Temiz bir toprakla yüzünüzü ve ellerinizi sıvazlayın.
Allah size zorluk çıkarmak istemez.
Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.
Umulur ki; şükredersiniz.’’

Maide – 6

Her şey açık ve net değil mi?

Kur’an’ın belirttikleri dışında dine yeni ayrıntılar eklemek haşa Allah’lık taslamaktır, bunun hesabını veremezsiniz. Sorguya çekileceğin gün Allah’a ‘’Eksikler vardı, kendimize göre eklemeler yaptık’’ gibi pişkince bir cevap verebilecek misin? Bence hayır. 

Mezhepler ile ilgili olarak da şu ayet yeterli olacaktır;

‘’Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.’’
En’am – 159

Bu arada tüm bunları dile getirdiğinizde yüksek ihtimalle sapık damgası yiyeceksiniz. Allah bunu da atlamayarak şöyle söylüyor;

‘’Kavmimin önde gelenleri: 'Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz' dediler. ‘’
Araf - 60


Minimum yorumla yalnız ayetleri ortaya koyarak derdimi anlatmaya çalıştım. Ne olur okuyun şu kitabı. 


Hadi selametle…

5 Mart 2015 Perşembe

Farkındalık Belası

Selam ahali gün geçtikçe daha da sığlaşan ve çirkinleşen dünyada farkındalık kavramı da son zamanlarda hayli popülerleşti. Ruhçu tarikatların basımına ön ayak olduğu uyduruk ‘’bestseller’’ kişisel gelişim kitaplarında da bu konu kendine sıkça yer bulur. Evrene gönderilen enerjilerden, çakralarımızı açmamız gerektiğine kadar yığınla zırvayı içinde barındırırlar. 

Olum farkındalık öyle bir şey değil lan. 

Farkındalık öyle özenilecek çok matah bir bok değildir. Anlatacağım hepsini kusacağım şimdi.

Kemal Sunal’ın ‘’koltuk belası’’ filmini izlemişsinizdir. Hani filmin sonunda kent meydanında makam koltuğunu yakıyordu ya hah işte ben de aynı şekilde farkındalık denen şeyi bu yazıda ateşe vereceğim.

Neyse boşverin şimdi Kemal Sunal’ı siz.

Ben kusmak istiyorum demiştim değil mi?

Farkındalık öğrendiğin her yeni yeni şeyin, hesaplanması gereken her yeni ihtimalin, hayatta yaşadığın her yeni tecrübenin alternatifleri azaltması, bir sorumluluk oluşturmaya başlaması ve artık acı vermeye başlamasıdır. Farkındalık diye adı konan süreç özet olarak budur. Öyle enerjiler gereksiz pozitiflikler falan yok gerçek budur.

Mesela arkadaş ortamında yapılan orta halli espriye anıra anıra gülemiyorsan atılması gereken o zoraki kahkahanı biri, bir şey ve ya bir fikir boğazına tıkmıştır, yutamazsın. Eve gelir karanlıkta tek başına oturur ve paranoyakça bir kahkaha patlatırsın kaldı ki bu kahkaha seni bile ürkütür. Sonra yatarsın, yatmak dediysem de uykuyu kastetmiyorum öyle bir şey zaten yok. Gece belli bir saatte yatıp sabah belli bir saatte kalktığın o muntazam günleri arkanda bırakalı çok olmuştur.

Öylece uzandığın yerden karanlıkta bir noktaya dalarsın gün içinde duyduğun aslında gayet sıradan olan bir cümlenin içinden zilyon tane anlam çıkarırsın, bu esnada çalan şarkı ise zaman mekan kavramını ortadan kaldırır ve seni gelişigüzel bir yere götürür. Şarkı sözlerinin aslında ne anlama geldiğini düşünürsün ve o sözleri geçmişteki bir hatıranla birleştirirsin.

Gün boyu sokakta gördüğün manzaralar geçmeye başlar gözlerinin önünden o tiplerin hangi güruhun ortaya attığı fikirlerle ortaya çıktığını adın gibi biliyorsundur. Söversin, sadece bu gelir elinden.

İşte o atılması gereken zoraki kahkahanı boğazına tıkan fikirler beynini kemirir durur.
Ve aslında size daha acı olanını söyleyeyim mi? Bu içinde yaşadıkların sadece içinde de kalmaz. Bir süre sonra vücuduna da sirayet eder. Öncelikle beynine baskı yapan alnının sol ve sağ yanında düzenli olarak sivilceler baş gösterir. Sivilce dediysem de öyle ergen sivilcesi değil anasını satayım baya baya yara bere içinde kalırsın ki bu da tüyler ürpetici bir durumdur. Zaten hayatında düzenli giden tek şey de budur anasını satayım.

Sabahları o yataktan çıkmak o kadar zor gelir ki, üzerinizden kamyon geçmiş gibidir. Hatta öyle ki ‘’Ben ne zaman öleceğim ya?’’ diye iç geçirirsin ve yine bir gün öleceğini düşünerek kendini motive eder ve doğrulursun.

Gün içinde ise sana ‘’sessiz adam’’ derler halbuki sen aslında çığlıklar atıyorsundur. Boşver ile başlıyor salla, sikir et derken koy götünede karar kılıp öyle ifade ediyorsun kendini. Dışarıda jilet gibi giyinen küfürsüz konuşan takım elbiseli teröristler hırsızlığı etik değerleri başka bir boyuta çekerken sen sırf küfür ettiğin için terbiyesiz oluyorsun. Varsın olsun ben alçalan değerlerin gitgide yükseldiği bu sahte imparatorluğunuzda olduğum gibi olmakla gurur duyarım. Terbiyesiz de olurum sevgili sığır ben senin gibi şekle tapmıyorum.

İşte farkındalık böyle bir şeydir ahali. Tiksiniyorum lan iğreniyorum ve gün geçtikçe de kopuyorum bu dünyadan.

Farkındalık o Kemal Sunal filmindeki koltuk gibidir ahali. Zararı çoktur yakılmalı mıdır?

Aslında bu kısımdan emin değilim lan. Zira ben sığır gibi yaşamaktansa beynime baskı yapan bu ağırlıkla yaşamayı yeğlerim ve yeniden dünyaya gelme şansım olsa yine böyle bir hayatı seçerdim sanırım.

Hadi selametle…

1 Mart 2015 Pazar

İnsanlığın Rehber(!) Taşları ve Dünya Nüfusunu Azaltma Politikası

Selam ahali Ortadoğu’daki savaşların kargaşanın neden hiç bitmediğini, Ortadoğu’nun neden hep kan ve gözyaşıyla anıldığını ve ya yıllar geçmesine rağmen Afrika’daki açlık ve kuraklık probleminin neden bitmediğini hiç düşündünüz mü? Tabi ki düşünmediniz, çünkü hepiniz koca kıçlarınızı bilgisayar sandalyesine yapıştırmış bir şekilde olaylara 22 inçlik monitörden yahut 5 inçlik telefon ekranından bakıyorsunuz Rupert Murdoch medyasından yani…

BBC CNN Reuters ve bilimum etkili medya organları tek elden yönetiliyor. Hatta o kadar uzağa gitmeye gerek yok Aydın Doğan medyası Turkuvaz grubu yine aklınıza gelebilecek tüm medya şaklabanları da aynı.

National Geographic’in logosuna hiç dikkat ettiniz mi?





Bu nedir?

Çerçeve.

Benim bahsettiğim monitörler yahut telefon ekranları olabilir mi? Seni o çerçeveden bakmaya şartlandırıyorlar. Sadece o çerçevenin içindekileri gösteriyorlar. Kadraja alınanları görüyorsun yani sadece. Ama asıl olaylar her zaman çerçevenin dışında olur. 

Çerçevenin dışında ne mi var?

Mesela Georgia Guidestones diye bir şey duydun mu? Çerçevenin dışında işte bunun gibi şeyler var. Bu yazının konusu da bu olacak. Nedir bu rehber taşları gelin bi’ bakalım.

Georgia Guidestones aha da budur;










Google'da aratın yığınla fotoğraf var, inceleyin.


Georgia Guidestones, ABD'nin Georgia eyaletinin Elbert County şehrinde bulunan bir anıttır. 1979 yılında inşa edilmiştir. İnsanlığın rehber taşları olarak lanse edilmiştir ancak kendileri ‘’Yeni Dünya Düzeni’nin’’ rehber taşlarıdır.

6 granit taştan oluşan anıtın yüzeylerinde, 8 yaşayan dil ve 4 antik dilde yazılmış 10 ilke bulunur. Bu ilkeleri ‘’Yeni Dünya Düzeni’nin’’ tüzüğü olarak değerlendirebiliriz. Öyle Galatasaray dernek tüzüğüne falan da benzemiyor ha birazdan anlatacağım içeriğini ama önce işin hikayesini anlatmak istiyorum.

Sene 1979 Temmuz ayının bir Cuma akşamı;

Kendisini Robert C. Christian olarak tanıtan şık giyimli, orta yaşlı bir herif dünyanın en sağlam granitlerini yapan Elberton Granite Finishing isimli şirkete gider ve siparişini verir.

Şimdi mikrofonlarımızı Afyon’daki görgü tanığımız Mahmut… Tabi ki hayır, şirketin o dönemki başkanı Joe Fendley o geceyi şöyle anlatmış;

‘’Etkileyici görünen o adamın anlattıklarıyla önce pek ilgilenmedim ama ne istediğini tarif ettikçe şaşırdım. Sadece dev granit taşları işlememizi değil, onları devasa bir astrolojik enstrüman şeklini andıracak bir şekilde ayarlamamızı istiyordu. Bu çok zor bir işti ve başımdan savmak için üç katı ücret istedim ancak hiç itiraz dahi etmeden bu fiyatı kabul etti. Planlarıyla gelmişti ve o planlar doğrultusunda çalıştık. İş bittiğinde ortaya çıkan bu anıta hayli şaşırdık ancak o günden beri R.C. Christian ortalarda yok. Zaten buradan ayrılırken bu ismin sahte bir ad olduğunu da söylemişti.’’

Anıtın Elbert kentinin tepelerinden birine dikilmesine izin veren belediyede de aynı isimle yani Robert C. Christian adıyla bir izin belgesi mevcuttu. Oha lan herif belediyeyi bile kandırmış. Aslında ortada bir kandırma falan yok. Robert abimiz bu iş için ciddi manada paralar yağdırmıştır belediyeye tabi hal böyle olunca belediye de isim dahil olmak üzere hiçbir şeyi sallamamıştır.

Money talks, shit walks..

Bu rehber taşının ayakları, güneşi yıl boyunca Doğu-Batı şeklinde işaret edecek biçimde dikilmiş. Tepe açısına göre de gelen güneş ışını diğer ayağın üzerinde takvim ve günü gösteriyor.

Yapının özelliklerinden daha fazla bahsetmeyeceğim. Gereksiz bilgi. Gelelim bu taşları rehber(!) yapan şeylere;

Bu oyulmuş taşlarda ‘’Yeni Dünya Düzeni için 10 Emir’’ yazmaktadır. Yukarıda da belirttiğim üzere 8’i yaşayan 4’ü antik olmak üzere 12 dilde yazılmıştır, bunlar;
Antik Yunanca, Mısır hiyeroglifi, Babil dili, Sanskrit dili, İngilizce, İspanyolca, Rusça, Çince, İbranice, Arapça, Hintçe ve Swahili dilidir.


Türkçe yok

ipneler  :((((



Şaka bir yana bu taşlar öyle ince düşünülerek hazırlanmış ki dünyada bir felaket olursa ayakta kalacak kadar sağlamdır.

Bu rehber(!) taşların öğütleri 4 ana başlıkta kategorize edilmiş;
  • Tek Dünya Devletinin kurulması ve yönetimi
  • Nüfus ve doğum kontrolü
  • Çevre ve insanın doğa ile ilişkisi
  • Spiritüellik

Ya bakın bunlar akla mantığa sığacak şeyler değil. Bırakın hümanistliği ve pollyannacılığı bir kenara Tek Dünya Devleti denen şey ‘’Şirinler Köyü’’ havasında bir yer olmayacak. Bir avuç elit aile rahat içinde yaşayacak diye neler yaptıklarına bi’ bakın.


Şu 10 emirden devam edelim;

1)İnsan nüfusunu doğayla sürdürülebilir(bu kelimeye dikkat son zamanlarda hayli popüler edildi) denge için beş yüz milyon kişinin altında tutun.
2)Üremeyi bilinçli yapın. Beden sağlığına ve çeşitliliğe önem verin.
3)İnsanlığı yaşayan yeni bir dille birleştirin.
4)Tutku-inanç-gelenek ve bu gibi şeyleri sağduyu ile yönetin.
5)İnsanları, ülkeleri adil yasalarla koruyun.
6)Tüm ülkelerde işçilerin yönetimi kendilerinde olsun.
7)Önemsiz yasalardan ve gereksiz ünvalardan kurtulun.
8)Bireysel hakları sosyal sorumluluklar ile dengeleyin.
9)Gerçeği-güzelliği-sevgiyi-sınırsız bilinçle uyum arayışını ödüllendirin.
10)Dünyanın kanseri olmayın, doğaya yer açın.


Maddeleri değerlendirecek olursak. İlk madde korkunç, insanlık dışı son derece vahşi ve kabul edilemez. İkinci madde zaten ilkini destekler nitelikte.

 Üçüncü madde için sizleri tanıdık bir algıyla başbaşa bırakıyorum;

‘’İngilizce artık dünya dili oldu yeaa’’ veya ‘’Globalleşen dünyada İngilizce bilmek artık bir şart oldu’’

Bakın nasıl işliyorlar görüyor musunuz?

Dördüncü madde insanlığı yozlaştırmak amacıyla tüm kültürlerin yok edilmesini öngörüyor. Anadolu kültürünün artık ‘’köylü’’ ‘’ezik’’ görülmesi buna bir işaret midir?
- Yööö
+ Işık seninle olsun kardeşim.

Beşinci maddede adil hukuktan bahsediliyor. Adil hukuk deyince aklınıza mahkemeler ve ya Yargıtay mı geliyor yoksa ‘’global’’ olan insan hakları mahkemeleri mi? Tek dünya devletinin gerekliliğine(!) selam çakılmış.

Altıncı madde herkeste aynı çağrışımı yapmıştır; Komünizm.

Lenin’in silahlı işçiler oluşumunu biliyor olmalısınız. Bunlar düzeni sağlamak amacıyla silahlandırılmış işçilerdi ve çok geniş yetkilere sahiplerdi. Bu maddede de işçileri polislik yerine yöneticilik pozisyonunda görüyoruz. Bakın vasıfsız insanın eline yetki verirseniz elindeki bu yetkiyi sonuna kadar kullanır olay bir güç gösterisi halini alır. Komünizm’in dominant olmasındaki kilit taşı da zaten bu uygulamaydı. Aynı şeyi ısıtıp tekrar önümüze atmışlar. Zira Yeni Dünya Düzeni denen şey Komünizm ağırlıklı bir Komünizm+Kapitalizm sentezi olacak. George Orwell’ın  1948’de kaleme aldığı 1984 romanı bu mevzuyu çok güzel ele alır. Felsefeciler o kitaba ütopya der ancak Orwell boru gibi bir gerçeklik koymuştur ortaya.

Yedinci maddede de kendi elleriyle başımıza bela ettikleri saçma ünvanları kaldırma vaadinde bulunuyorlar. Eee ne de olsa çözüm üretmek için bir probleme ihtiyaç duyarsınız.

Sekizinci maddede de Komünizmin toplumcu anlayışına selam çakılmış. Bireyin çıkarının önemsizliğinin ‘’denge’’ olduğu fikri empoze edilmiş.

Dokuzuncu ve onuncu maddeyi açıklamaya dahi lüzum görmüyorum mason localarından fırlamış cümleler olduğu 1280km öteden belli zaten.

Şimdi bakalım bu emirler nasıl uygulanmaya başlamış;

Son zamanlarda ‘’doğum kontrolü’’ kavramı girdi hayatımıza. Doğum kontrol hapları, aile planlama teşkilatları vs. tüm bunlar dünya nüfusunu 500.000.000 dolaylarında tutmak için uydurulmuş safsatalardır.

Mesela AIDS diye bir hastalık var, AIDS kesinlikle laboratuvar üretimi suni bir hastalıktır. 200-300 yıl önce niye yoktu lan bu hastalık? Çocuk mu kandırıyorsunuz olum siz?

Dünya Sağlık Örgütü 1976-80 arasında Afrika’da bir kampanya başlatarak. Tüm halka zorunlu Çiçek aşısı vurdu. İşte HIV virüsü bu aşıların içine gizlenmişti. Dünya AIDS hastalığı ile işte böyle tanıştı. Bu da benim ortaya attığım bir iddia değildir. 1996 yılında Dr. Lee Horowitz yapmıştır bu tespiti.

Kuş gribi, Domuz gribi gibi uyduruk hastalıklar sürecinde insanlara garip garip aşılar vurdular. Bu aşılar insanları öldürmedi belki ancak amaç da bu değildi zaten. Amaç insanları kısırlaştırıp üremeye engel olmak.

Brezilya’da ücretsiz doğum kontrolü kliniklerinden yardım alan siyahilerin %90’ı kendilerinin rızası ve bilgisi olmaksızın kısırlaştırılmıştır. Belki de bir Ronaldinho daha dünyaya gelmeyecek, bunun hesabını kim verebilir lan?

Son derece ciddi meseleler bunlar, komplo teorisi falan değil zira teori kısmı çoktan geride kaldı karşında komplonun alası var.

Etrafımızda tüm bunlar oluyorken uyanık olmak gerek canlar. Okuyun araştırın, bilinçlenin ve sakin ha tek taraflı beslenme yapmayın. Zira bu elemanların en korktuğu şey bilinçli insanlardır, hür beyinlerdir.



Hadi selametle…